Ülkemizde son zamanlarda ya da özellikle son 10 yılda diyelim, piyasaya çekirge sürüsü gibi, kendilerini “Gerçek üstat” “alanında her şeyi bilen” ilan eden, kendilerine “paramahamsa” gibi sıfatlar yakıştıran, Yoga’nın hiçbir dinle bağlantısı olmadığını iddia eden sosyete Yogacıları çıktı, öğrettikleri öğretiyi “Maha Yoga” olarak adlandırıyorlar ve eğitim karşılığında aynı Reikiciler gibi, para talep edip cepleri dolduruyorlar. Yani asıl öğrettiklerine “Maha Yoga” değil de “Ticari” Yoga diyebiliriz. Para karşılığı olan Yoga, asla ve asla Vedalar’dan, Upanişad’lardan, Patanjali’nin Yoga Sutralarından veya Hinduizm’in 6 astika (ortodoks) felsefe okuluna ait yazmaların hiçbirinden destek alamaz. Gerçek Yogi, para karşılığı Yoga satmaz, Yoga’yı karşılıksız, Tanrı rızası için veya o karşılığı bile beklemeden verir. Günümüzde gerçek, çeşitli Yoga üstatları Hindistan’da zor da olsa bulunmaktadır, öğrencilerini paraya göre değil de, kendileri ışık gördülerse seçerler. Kendilerine layık olan öğrenciyi seçer ve karşılıksız hiçbir şey talep etmeden eğitirler. Bu sistem, aynı Upanishad zamanında öğrencilerine “gizli bilgi” leri veren Rişi’lerinkine benzer, hiçbir şey talep edilmez. Yoga’nın kaynağı olan Hindu kutsal metinlerine göre gerçek Yoga eğitimi bu şekilde olur, bu şekilde değil de ticari amaçlarla Yoga eğitimi vermek, hiçbir Yoga metniyle, felsefesiyle ve anlayışıyla uyumlu olamaz. İşte Yoga’nın kaynağı olan metinlere göre “gerçek” bir Yogacı ile ticari Yogacı’nın farkı bu şekilde anlaşılır.
Bu tip ticari Yogacıların, her türlü yoga bilgisinin kendi tekellerinde olduğunu iddia etmek gibi bir saplantıları da vardır. Yani onlara göre “hakiki” olan Yoga o kuruma/kişiye aittir başka yerden öğrenilemez! Dolayısıyla onlara göre parası olmayan, eğitim masraflarını karşılayacak durumu olmayan insanlar herhalde bir sonraki reenkarnasyonu bekleyip zengin olmayı ummalılar! Ya da bu işe yıllarını vermiş başka yogacılar, onların öğretisine uymayan yogacılar da sahtedir(!) bir tek onların yogası doğru yogadır(!) “Hakiki” Yoga sadece onların okullarından, akademilerinden öğrenilir(!)
Şimdi, bu tipte çeşitli ticari neo- Yogacıların iddialarını tek tek değerlendirelim:
İDDİA 1: “Yoga bağımsız bir sistemdir, Yoga’nın Hinduizm ile ilgisi yoktur”
YANIT: Yoga Hinduizm'in bir ibadet şeklidir, "Yoga ile Hinduizm'in ilgisi yok" demek, "namaz kılmak ile islamın ilgisi yok" demek ile aynı şeydir ve oldukça saçma bir olgudur ama tabi ki ülkemizdeki insanlar Yoga'dan uzaklaşmasın diye bu ilişki reddediliyor ve kimi çevrelerce reddedilmeye devam edecek.
Yoga’nın tüm kaynakları yani Vedalar, Upanişad’lar, Patanjali’nin Yoga Sutraları, Brahma Sutralar, Bhagavad Gita hepsi de Hinduizm dininin kutsal kitaplarıdır. Bu kitaplarda sembolik anlamdaki “Yarı Tanrılar” ile Tanrı Şiva, Vişnu, Krişna, dinsel ritüeller ve sembolik anlamları, panenteizm felsefesi ve bunlarla bağlantılı olarak da Yoga’nın her türlü mistik ve felsefi yönü başından beri İÇ İÇE anlatılmıştır, birbirinden asla ayrılmamıştır; dinsel ayinler/ritüellerle sembolik ifadeler, Tanrı-evren ilişkisi ve bunların hepsiyle sıkı sıkıya bağlı olan Yoga felsefeleri asla birbirinden kopuk ayrı şeyler değildir! Bunlar ancak birbirleriyle açıklanabilmiştir! Dolayısıyla Yoga zaten Tanrı’da özümlenme, su damlasının okyanusla birleşmesi gibi onunla birleşebilme, onda özümlenip yok olma sanatıdır, kişinin yani bireysel ruhun,(atman) Üst ruh (paramatman) olan Tanrı ile birliğini idrak edebilmek için yapılan mistik bir ibadet biçimidir.
İDDİA2: “Hinduizm 5000 yıl önce ortaya çıkmıştır, Yoga ise evrenin oluşumuyla beraber ortaya çıkmıştır, Hindular yogayı kullanmıştır”
YANIT: Bu tip saçma iddialar genellikle ya bilgi eksikliğinden kaynaklanmaktadır ya da aşağıda bir sonraki iddia altında açıklayacağım 2 nedenden ötürü kasten ortaya atılmaktadır. Öncelikle, bu saçma iddiayı ortaya atan bir ticari yogacıya sorulacak en önemli şey, şu “evrenin oluşumuyla” ortaya çıkan Yoga’nın öğretisel KAYNAĞININ ne olduğudur. Yani onların öğretip üzerinden para kazandıkları Yoga’nın ve bütün felsefesinin kaynağı nedir? Bu felsefeler ve teknikler nereden öğrenilmiştir?
Verecekleri yanıt “Yoga metinleri” olacaktır. Peki nedir bu Yoga metinleri? Onların deyişiyle: “Vedik metinler” nedir bunlar? “Vedalar, Upanişadlar, Patanjali’nin Yoga Sutraları, Brahma Sutraları, Bhagavad Gita ve Hinduizm’in 6 Darşanası yani felsefe okuluna ait felsefi yazmalar”. Nedir bu sayılanlar? Hinduizm’in kutsal kitapları! Peki Hindu kutsal kitaplarından bağımsız ve Hinduizm’den öncesine tarihlenen Hindulukla ilgisi olmayan herhangi bir Yoga metni var mı? Yok...
Bu saydıkları “yoga metinleri”nde, istisnasız hepsinde hem mistik yoga felsefeleri hem de Tanrı/yarı tanrılar olgusu, “Hint Tanrıları” olgusu yan yana mı geçiyor? EVET!
Dolayısıyla ortaya bir iddia atılmakta, “Yoga Hinduizm’den daha eskidir” denmekte bu iddiaya karşılık “kanıtın nedir” şeklindeki soruya yanıt gelmemektedir. Acaba ticari Yogacılar hangi bilimsel ya da tarihsel belgeye/kitaba/metne dayanarak Yoga’yı Hinduizm’den ayırıyorlar ve Yoga’nın daha eski olduğunu iddia edebiliyorlar? Yoga’nın Hinduizm’den ayrı yalıtılmış kopuk bir felsefe olduğunun kanıtı nedir? Ticari Yogacıların Yoga ile ilgili kullandığı bütün felsefelerin ve tekniklerin Hindu kutsal metinlerinden veya Hinduizm’in ortodoks aştika felsefi okullarının Hinduizm ile bağlantılı yazılarından alındığını düşünürsek, hangi tarihsel metin/belgeye dayanarak Yoga ile Hinduizm ayrıştırılmaktadır? Bu tip sorulara ticari yogacıların verdiği herhangi bir yanıt yoktur, bu konudaki söylenilen tek şey, “Yoga Hinduizm’den eskidir evrenle beraber ortaya çıkıp insanoğluna verilmiştir” şeklinde, ilgili yoga okullarının kurucusunun, herhangi tarihselliği ve bilimselliği olmayan, kendi kişisel fikirleridir.
Ticari Yogacıların “Yoga metinleri” adı altında saydıkları bütün kaynaklar HİNDUİZM dininin kutsal kitaplarıdır! Yani elimizde "Yoga" ya ait en eski yazmalar, dahası Yoga kelimesinin kendisinin ve bütün felsefesinin kaynağı da Hindu kutsal kitaplarıyken, bugün öğrettikleri ve üzerinden para kazandıkları sistemin her bir ayrıntısını kendisinden öğrendikleri kaynak bu Hindu kutsal kitaplarıyken, bu kitaplarda onların deyişiyle “Hint Tanrıları” ve Yoga’nın bütün felsefesi yan yana geçerken "Yoga'nın hinduizm ile ilgisi yok" demek gerçekten de oldukça komik ve cahilcedir. Ama bu ayrım kasıtlı olarak yapılıyor aslında, Yoga’yı Hinduizm’den ayırma çabasının nedenini tahmin etmek zor değil: Kimi kesimlerin Yoga'dan soğumasını engellemek ve bu işten ekmek kazanmaya devam edebilmek. Yoga, Tanrı ile bir olmak, onda özümlenmek, Tanrı şuuruyla birleşmek, bir su damlasının okyanusla birleşmesi gibi onda yok olmak, karma, çakra, kundalini... ve daha bu tip konularda aklımıza gelebilecek tüm kavramlar Hinduizm kutsal kitaplarında geçen Hinduizm'e ait dinsel ifadelerdir, felsefelerdir.
Peki Yoga ne zaman ortaya çıkmıştır? Bilim adamlarına göre ilk kez Mö 1800 ya da 1500’lerde Rig-Veda’nın ortaya çıkmasıyla kök olarak/kavram olarak ortaya çıkmış ve yüzlerce yıl boyunca da geliştirilmiştir. Fakat sosyete Yogacıları bilim adamlarının bu görüşünü kabul etmez. Ancak ilginçtir, “Hinduizm ne zaman ortaya çıktı” diye sorarsanız “5000 yıl önce” derler. Yani Sosyete Yogacıları; iş, üzerinden para kazandıkları Yoga’ya gelince bilim adamlarının görüşlerini önemsemezler “Yoga Evren oluşurken insanlığa verildi, bilim adamları ne anlarmış!” derler ne var ki iş Hinduizm’e gelince batılı bilim adamlarının “Hinduizm 3000-5000 yıl önce ortaya çıktı” şeklindeki görüşlerini benimseyiverirler!
Oysa Hindulara göre de Hinduizm (gerçek adıyla Sanatana Dharma yani EZELİ Ebedi Dharma) denilen din evrenin oluşumuyla aynı anda ortaya çıkmıştır. Sosyete Yogacılarının yoga ile ilgili evren ile beraber ortaya çıkma kavramını öne sürmeleri tamamen kişisel inançlarından kaynaklanır, “evrenin oluşumunda orada mıydın” diye sorarsanız verecekleri yanıt bellidir, ya da evren oluşurken bir anda ortaya fırlamış bir “yalıtılmış” Yoga tekniklerinin ve kavramlarının olduğuna dair bir olağanüstü belge var mıdır? varsa nerde bu belge kaç yılına tarihlenmiş diye sorarsanız yanıt almanız mümkün değildir.
İDDİA 3: “Yoga’nın Hinduizm ile veya herhangi bir dinle, dinsel ayinlerle ritüellerle ilgisi yok”
YANIT: Ne bilimsel anlamda ne tarihsel anlamda ne de mantıksal anlamda, Yoga’nın ve Yoga’nın hedefini belirleyen “Tanrı ile birleşme” olgusunun bir anda fırlayıp ortaya çıktığına dair hiçbir kanıt yoktur. Yani “Tanrı ile bir olma” felsefesinden bahsedecekseniz ilk önce Tanrı’yı tanıtmalısınız! Daha yeryüzünde Tanrı nedir ne değildir belli bile değilken bir anda “Tanrı ile birleşme” felsefesi, teknikleri “Tanrı ile birliğe dönüş bileti” ortaya fırlamış olarak nasıl çıkabilir?
Binlerce yıl evvel Hinduizm’in ilk kutsal kitabı olan Rig-Veda ortaya çıktı sonra da Brahmanalar Aranyakalar ve Upanişad’lar. Her şeyden önce Varlık ile yokluk nedir, varlığın yokluktaki bağlantısı nedir? Evren nedir nasıl ortaya çıkmıştır? Bu soruların yanıtı olarak Tanrı kavramı ortaya çıktı tabi ki bu “ortaya çıkan” ya da çıkarılan olgular sadece belirli elit bir kesime hitaben ortaya çıkarılmadı, sakatından sağlıklısına, zekisinden kıt zekalı olanına, zengininden fakirine bütün halka hitaben ortaya çıktı! Bir sistemin evrensel olabilmesi için, her şeyden önce sıradan halka da hitap edebilmesi gerekir, çünkü çoğunluk onlardır. (sıradan) bir insan zora düştüğünde kime sığınacak? Yahut içinde olan tapınma ihtiyacını nasıl giderecek? Dolayısıyla ayin, ritüel tören dua olmadan bir sistem dallanıp budaklanamaz, halka inemez! Yoga yapamayan bir sakatın, yürüme engellinin, zihinsel engellinin de aydınlanabilme umudu olması gerekir ya da felsefi düşünme yeteneği fazla olmayan, bu işlere “kafası basmayan” birinin de aydınlanma umudu ve yolu olmalıdır! Ya da düşük zekalı insanların da aydınlanabilme umudu olması gerekir! Sıradan, geçim ve yaşam derdiyle hayatını sürdüren köylüler ne anlasın derin ve felsefi kavramlardan? Ya da sakat olan yaşamını sürdürmeye çalışan biri ne anlasın “yoga teknikleri”nden Asanalardan, Kundalini enerjisinden? Zaten bu yüzden Yoga’nın kaynağı Hindu kutsal metinlerinde ana hatlarıyla “Bhakti Yoga” (Tanrı aşkı ve Tanrı’ya dua/ibadet ile kurtulma), “Karma Yoga” (Eylemler ile kurtulma), “Jnana Yoga” (Mistik bilgi ve mistik yoga uygulamaları ile kurtulma) gibi çeşitli, en yüksek seviyelisinden en düşüğüne herkese hitap edecek kurtuluş yolları verilmiştir. En derin felsefi kavramları ve mistisizmi anlayabilecek olana ilgili mistik ve felsefi bilgileri verilmiştir ve bu yolla kurtuluş mümkün denmiştir, sıradan halka da kendi yapabilecekleri uygulayablecekleri bir yol verilmiştir “bu yolla kurtuluş mümkün” denmiştir.
Günümüzde ticari sosyete Yogacılarının iddia ettikleri gibi “dünyada kurtuluşa ulaşmak için bir yol var o yol da bizim kurumumuzdan geçiyor diğerleri hatalı! Diğerleri sizi ölüme bile götürebilir ama kurtuluş bizim kurumumuzdan, bizim akademimizden geçiyor verin parayı gelin öğretelim derin felsefesini aerobik hareketleri kurtulun” denmemiş, herkesin; sakatının, kıt zekalısının, üstün zekalısının, zengininin, fakirinin seviyesine göre ulaşabileceği kurtuluş yolları verilmiştir.
Toparlarsak, Hinduizm’de önce varlık ve yokluk kavramı, sonra da Tanrı kavramı açıklanmıştır, bu Tanrı’ya nasıl seslenileceği, ne diye anılacağı, Tanrı’dan neler isteneceği Hindu kutsal kitaplarında açıklanmıştır böylece halka da inilebilmiş ve dinsel ayinler ortaya çıkmıştır, bu ayinleri yönetenler ortaya çıkmıştır. Bunlardan başka, aynı kutsal kitaplarda, sıradan halkın çok da anlamayacağı, ama daha yüksek şuur seviyesine ulaşmış insanlara hitap eden, bu Tanrı’nın yapısının, evrenin ve doğanın yapısının hayatın amacının ne olduğu da anlatılmış; Tanrı’nın her şeyde, her şeyin içinde olduğundan, hareketli ve hareketsiz ne varsa o şeyin Tanrı’dan yoksun olmadığından, Tanrı’nın bütün evrene girişim yapan her bir atom parçacığının içinde bulunan enerji olduğundan, koca bir ateşten çıkan küçük bir kıvılcım misali, insanın özünün yani bireysel ruhun, evrensel ruhla olan ilişkisinden, birliğinden bahsedilmiştir. Bu tip mistik bilgileri anlayarak, idrak ederek yani Jnana Yoga yöntemiyle kurtuluşa ermek isteyenlere de bir çok kavram ve teknik verilmiştir. İşte günümüzdeki sosyete Yogacıları da aynı kutsal kitaplarda verilen bu mistik bilgiyle Tanrı’ya ulaşma yolunu almış ve aynı kaynaklarda verilen diğer bütün her şeyden yalıtmış, kendi çıkarları için tahrif ederek, kaynağından kopartmaya çalışarak ticari amaçlarla kullanmaya başlamışlardır.
Ticari yogacıların bunu yapma nedenleri ise çok açıktır, bu nedenler 2 tanedir:
1) Eğer Yoga eğitimi verirken insanlara Yoga’nın kaynağının Hindu kutsal kitapları yani Hinduizm olduğunu söylerseniz, insanların aklına Hindistan'ın fukaralığı, sokaklarda gezen Hint fakirleri, inekleri.. vs gelir ve sosyal statülerine yakıştıramazlar böylece para kazanamazsınız, insanları kendinize çekemezsiniz. İşte Ticari sosyete yogacılarının Yogayı Hinduizm’den ayrı bir şeymiş gibi göstermelerinin altında yatan gerçek nedenlerden biri budur.
2) İkinci neden ise dinsel nedendir. Sıradan bir insan yogaya ilgi de duysa en azından “elhamdülillah müslümanım” der, “light müslüman” da olsa, namazsız niyazsız sadece kağıt üzerinde müslüman da olsa yine de “dinim islam” der, ona yaptığı şeyin Hinduizm’e ait bir şey olduğunu söylerseniz ister istemez onları uzaklaştırırsınız ve Yoga üzerinden para kazanma yolunuz ortadan kalkar.
İşte bu nedenlerle ticari sosyete Yogacıları, Yoga’nın Hinduizmle veya herhangi bir dinle bağlantısının olmadığını iddia etmekte, hatta yukarda yazdığım kaygılarla kör parmağım gözüne “Günümüzde yogayı çökertenler Hindulardır” diyerek halkta oluşabilecek her tür, en küçük şüpheleri dahi ortadan tamamen kaldırmayı ve kendilerini güvenli limanlara çekebilmeyi amaçlamaktadırlar.
İDDİA 4: “Bir brahmin ile bir Yogi tamamen ayrı kişilerdir/şeylerdir”
YANIT: Öncelikle iddia edildiği gibi bir Brahmin ile bir Yogi ayrı kişiler olmak zorunda değildir. Hem Brahmin hem de usta yogi olan pek çok (sayılamayacak kadar çok) paramahamsa vardır, bu 2 kavramdan biri diğerini dışlamaz, felsefi anlamda mümkün değildir bu çünkü ikisi de aynı kutsal kitaplardan almaktadır öğretilerini, aynı kutsal kitaplardan beslenmektedir. Ancak kimileri işin daha çok dışsal yani sıradan halka hitap eden yönünü ele alır bu tip uygulamalara yönelir kimi ise sadece üst şuur düzeyindekiler için verilen bilgileri uygular ve bu yöne yönelir. Kimileri de ikisini de uygular ki çoğunlukla böyledir. Dolayısıyla bir Brahmin aynı zamanda usta bir Yogi de olabilir, bir Yogi aynı zamanda bir Brahmin de olabilir, ikisi de aynı kutsal kitaplardan yani Vedalardan, Upanişad’lardan, Bhagavad Gita’dan, Yoga Sutralarından, Brahma Sutralardan beslenmektedir. Hem dışsal (egzoterik) hem de içsel (ezoterik) öğretiler aynı kaynaklarda, Hinduizm’in kutsal kitaplarında açıklanmıştır. Zaten Yoga’nın en önemli kaynaklarından biri olan Upanişad’lar, Rig-Veda’daki egzoterik ve sembolik bazı törenlerin ritüellerin ezoterik anlamlarını açıklamaktadır, her bir Upanişad ilgili olduğu Veda Samhita’nın ismiyle birlikte anılır, Vedik metinlerde dinsel sembolik ritüeller ile ezoterik ve mistik felsefeler yan yana, birbirleriyle bağlantılı ve iç içedir, biri diğerinin açıklayıcısı, manası konumundadır aksi hali zaten düşünülemez. Ticari sosyete yogacılarının yaptığı şey, “orijinal yoga sistemi” adı altında aynı kaynaktan ezoterik felsefeleri alıp yalıtmaktan, başka bir kılıfa sokmaya çalışarak kendi çıkarları için kullanmaktan ibarettir.
İDDİA 5: “Patanjali, Hinduizm ile ilgisi olmayan bir Yogi idi”
YANIT: Patanjali’nin kim olduğuyla ilgili günümüzdeki çeşitli kişisel görüşleri değil de binlerce yıllık çeşitli metinlerin, ayrıca Patanjali’nin Yoga Sutralarının ne söylediğinin dikkate alınması daha yerinde olacaktır. Çeşitli dinsel metinler, Patanjali’nin, Hinduizm’in Şiva mezhebine bağlı bir Hindu olduğunu söylemektedir, günümüzde de özellikle Şivacı Hindulukta Patanjali’nin diğer Hindu mezheplerinde bulunmayan, ayrı bir yerinin olması da bu nedenle anlamlıdır. Binlerce yıllık Şivacı kutsal metni Tirumantiram’a göre Patanjali, Yogi Nandhi Deva’nın 7 öğrencisinden biriydi. Patanjali, kendisinden daha önceki Upanishad öğretilerinden de faydalanarak, Yoga Sutraları denilen, Yoga’yı ve tekniklerini kısaca tanıtan, özet niteliğinde kısa bir eser kaleme almıştır. Bu eserin amacı Tanrı’yı tanıtmak değildir çünkü Tanrı, daha önce diğer Hindu metinleri olan Upanişad’larda ayrıntılarıyla anlatılmıştır. Yine de Yoga Sutralarının çeşitli ayetlerinde Hindu konseptleriyle Tanrı açıklanmaktadır, örneğin Yoga Sutra 1.23’te:
“...ishvara pranidhanaadva”
“İşvara’ya bağlılıkla”
Patanjali, bu ayette Konsantrasyonun İşvara’ya bağlılıkla da sağlanabileceğini belirtmiştir. Peki nedir bu İşvara? Hinduizm’de Tanrı’yı tanımlamak için dile getirilen kavramlardan biri. Vedanta felsefesinde (upanişad felsefesi de diyebiliriz yani Hinduizm’in Upanişadlarından kaynaklanıyor) İşvara kavramı, Evrenin hakimi, hem evren hem de fazlası olan evreni kapsayan tezahür ederek “oluşturan” ve kendisine yabancılaşmış enerjilerini yok ederek/içine çekerek de yok eden varlığa/güce verilen isimdir. İşvara Brahman’ın /Brahman kavramının bir tezahür biçimidir.
Patanjali Sutra 1:24’te şöyle devam ediyor:
“Klesha karma vipaakaashayai paramrushtah purushavishesha Ishwarah”
"İsvara hem hem belirli olan hem de tüm evrenin içine girişim yapan, kusurlardan arınmış, hareketlerin ve sonuçlarıbnın dışında olandır"
Patanjali bu ayetin sonunda devam ediyor:
“İşvara’da her şeyi bilmenin tohumu sınırsızdır, zamana bağlı değildir o, eskilerin öğretmenidir, İşvara’nın sesi Aum’dur”
Diğer ayetlerde de örneğin 2.45’de Tanrı’dan ve her hareketin ona adanmasından bahsedilmektedir. Görüldüğü gibi Patanjali, Hinduizm’in Upanişadlarında anlatılan Tanrı kavramlarını, tanımlarını ve hatta “Aum” u da kullanmaktadır. Patanjali’nin Hinduizm ile ilgisi yoksa acaba kendisi Yoga Sutralarında hangi Tanrı’dan bahsetmektedir? Bahsettiği Tanrı için kullandığı “İşvara” kelimesi, bahsettiği Tanrı’nın özünü tanımlamak için kullandığı felsefi ifadeler acaba durup dururken Patanjali’nin kafasından bir anda fırlamış çılgın fikirler midir? Şüphesiz ki hayır.
Patanjali’nin Yoga sutraları, teolojik ya da dinsel açıdan yeni kavramlar, yeni bir sistem ortaya koyan bir metin değildir, zaten bu kadar kapsamlı bir metin de değildir var olan temelin (Hinduizm’in) üzerine inşa edilmiş, Yoga ile ilgili özet bilgilerdir. Aslında “inşa edilen” yeni bir şey de yoktur, patanjali, kendinden önce Upanişad’larda bulunan çeşitli dinsel/ Hindu fikirlerini Yoga teknikleri açısından süzmüş, “konsantre” etmiş ve Yoga tekniklerini anlatan kısa, özet bir metin yazmıştır.
Devam edecek...
20 Nisan 2010 Salı
29 Ocak 2010 Cuma
Solan Çiçek...

Biliyorum çoktan soldu sana aldığım o mor çiçekler... ama öyle bir çiçek var ki... Varlığımın en derininde açtı yıllar önce ve büyüdü umut suyuyla kimseler görmeden, asla solmayacak gözlerimi sonsuza kadar kapatan dek, o çiçek ki morun en güzel tonlarında, ama sen bilemedin...
İsmini yazdım hep kağıtlara, dağıttım mürekkebi göz yaşlarımla, bütün gücümle istedim bir köprü olmasını hayaller ve gerçek arasında, ama o gece, bir yıldız kaydı benim için, işte o gece hayaller sığdı birkaç damla gözyaşına ve aktı gitti, karıştı yalnızlığın korkutucu karanlığına... Seni ağladım anlıyor musun? Ama sen göremedin...
Oysa gerçek ittikçe beni derin karanlığa, ışık olmuştu yüreğimde yeşeren umut tohumları, hep yol gösterirdi bana... Ama artık çok daha güçlü bir şey var kara gözlüm: Gerçeğin acısının gösterdiği ürkütücü bir yol, sonsuz derin karanlığa...
Verseydim kalbimi söküp sana, içinden hayat suları akan, yaşam kadar derin... Anlayabilir miydin yakan sevgimi? Benim sevgim ateş kadar keskin, dokunabilir miydin ona? birazcık sen de hissedip paylaşabilir miydin onu benimle?... Benim yaşamım sendin, yakan ateşim ise şimdi umutlarım oldu, yıkılan...
Ama sen hissedemedin......
Fırat
Hindu teslisi (TRIMURTI) ve hristiyan teslisi (TRINITY)
"Ortodoks" hristiyanlığın en önemli inançlarından biri de teslis inancı.
Teslis inancının kökenine baktığımızda, bu inancın semitik kökenli olmadığını görürüz, hristiyanlıktan ve yahudilikten çok daha önce pek çok toplumun üçleme inançları vardı, ancak bunlar gerçekten de 3 Tanrı'yı simgeliyordu.
Hristiyanlara göre üçlübirlik, kendini Baba, oğul ve Kutsal Ruh BENLİKLERİNDE açıklayan tek Tanrı'dır, hristiyanlara göre, Tanrı kendini 3 farklı bilinç merkezinde açıklar, bunlar Tanrı'nın parçaları asla değildir çünkü Tanrı parçalara bölünemez ancak bunlar Tanrı'nın "kişilik"leridir, "bilinç merkezleri"dir, "Baba", enerjideki güce, oğul enerjinin ışığa dönüşmüş haline, Kutsal ruh da yayılan ısıya benzetilir.
Teslis genellikle şu şekil ile açıklanır:

Üçgenin ortasında Tanrı, üstünde baba iki yanında ise oğul ve Kutsal Ruh.Kutsal Ruh ortadaki Tanrı’dır, Oğul ortadaki Tanrı’dır, Baba ortadaki Tanrı’dır ancak baba oğul değildir oğul Kutsal Ruh değildir, somutlayabilmek için ortadaki yere “Madde” yazalım yanlara ve üst kısma da “katı, sıvı, gaz” yazalım, katı maddedir, sıvı maddedir, gaz maddedir ancak katı, sıvı; sıvı da gaz ile “aynı şey” değildir.
Sonuçta anlatılmak istenen, kendilerinin üç ayrı Tanrı'ya değil de tek Tanrı'ya inandıkları ama bu Tanrı'nın 3 farklı biçimde var olup kendini açıkladığı felsefesidir.(Trinity) Böylece pek çok kültürde görülen (Osiris-Isıs-Horus, Amen-Mut-Khonsu, Khnum-Satis-Anukis..vs gibi) “triteism” inancına yani 3 ayrı Tanrı’ya değil de 3 biçimli tek Tanrı’ya inandıklarını söylerler. Ayrıca, Kur'an'da da Muhammed’in üçlü birlik ile ilgili bilgileri kulaktan dolma olduğu için Muhammed ne anlatılmak istendiğini anlamamış, Kur’an’a “Allah üçün üçüncüsüdür diyen kafirdir”, “Sen, beni ve annemi de Tanrılar olarak mı kabul edin dedin?” şeklinde ayetler koymuştur, Muhammed’in hristiyan üçlü birliği hakkındaki bilgi eksikliğini bir kenara bırakırsak, konsept olarak pagan üçlemeleri ile hristiyan “üçlemesi” aynı olsa da, gerçekten de hristiyan üçlemesi diğer pek çok kültürün üçlemesinden, en azından felsefi olarak, ayrılmaktadır.
Fakat bir kültürün teslisi hristiyanlık teslisiyle nerdeyse aynıdır: TRİMURTİ (Hindu teslisi)
Trimurti üçlü birliği Brahma, Şiva ve Vişnu’dan oluşur, Brahma, Vişnu ve Şiva, ayrı Tanrılar DEĞİL, tek Tanrı’nın farklı VAROLUŞ HALLERİDİR! Brahma yaratılışı, Vişnu koruyuculuğu Şiva ise yok edilişi simgeler, Tek bir Tanrı vardır ancak bu Tanrı 3 farklı halde “işler”.Bu haliyle Trimurti, hristiyan Trinity’sinin (üçlü birliğinin) neredeyse aynısıdır! Bazı hristiyan apologistler (Apologist: “hristiyanlık savunucusu”) bunun farkına varmış ve Trimurti’nin gerçekten de hristiyan üçlü birliğine çok benzediğini kabul etmişlerdir ancak şöyle derler “En eski Trimurti simgesi, hristiyanlıktan sonra 4. ya da 5. yüzyıla aittir” Bu ifade kısmen doğrudur gerçekten de en eski Trimurti (üç başlı gösterim) kalıntıları hristiyanlığın doğuşundan sonradır ancak bu, Trimurti inancının hristiyanlıktan çok daha eski olduğu gerçeğini değiştirmez çünkü hristiyanlıktan en az 400 yıl öncesine tarihlenen Hindu kutsal metinleri Trimurti anlayışından bahsetmektedir!
Örneğin daha “geç dönem” upanişadlarından olsa da, hristiyanlıktan en az 400 yıl öncesine tarihlenen Maitri (Maitrayani) Upanişad’ı, Brahma, Vişnu ve Şiva’nın; Brahman’ın farklı HALLERİ, GÖRÜNTÜLERİ (aspect) olduğunu söylemektedir! (Maitrayani upanişad, 4:5)

Bugün bazı Hindu mezhepleri, yanlış anlaşılacağı gerekçesiyle Trimurti’nin üzerinde durmaz hatta Trimurti’yi öğretmez ancak Trimurti inancı, Hindu kutsal metinlerinde bulunmaktadır, hristiyanlıktan çok daha eskidir ve hristiyan teslisinin neredeyse aynısıdır. Tarihten biliyoruz ki hristiyanlıkta teslis inancı, kademeli olarak oluşan bir inançtır Yunan, Doğu ve Pers felsefelerinin senteziyle oluşmuştur ve tamamen Pagan kaynaklıdır.
Teslis inancının kökenine baktığımızda, bu inancın semitik kökenli olmadığını görürüz, hristiyanlıktan ve yahudilikten çok daha önce pek çok toplumun üçleme inançları vardı, ancak bunlar gerçekten de 3 Tanrı'yı simgeliyordu.
Hristiyanlara göre üçlübirlik, kendini Baba, oğul ve Kutsal Ruh BENLİKLERİNDE açıklayan tek Tanrı'dır, hristiyanlara göre, Tanrı kendini 3 farklı bilinç merkezinde açıklar, bunlar Tanrı'nın parçaları asla değildir çünkü Tanrı parçalara bölünemez ancak bunlar Tanrı'nın "kişilik"leridir, "bilinç merkezleri"dir, "Baba", enerjideki güce, oğul enerjinin ışığa dönüşmüş haline, Kutsal ruh da yayılan ısıya benzetilir.
Teslis genellikle şu şekil ile açıklanır:

Üçgenin ortasında Tanrı, üstünde baba iki yanında ise oğul ve Kutsal Ruh.Kutsal Ruh ortadaki Tanrı’dır, Oğul ortadaki Tanrı’dır, Baba ortadaki Tanrı’dır ancak baba oğul değildir oğul Kutsal Ruh değildir, somutlayabilmek için ortadaki yere “Madde” yazalım yanlara ve üst kısma da “katı, sıvı, gaz” yazalım, katı maddedir, sıvı maddedir, gaz maddedir ancak katı, sıvı; sıvı da gaz ile “aynı şey” değildir.
Sonuçta anlatılmak istenen, kendilerinin üç ayrı Tanrı'ya değil de tek Tanrı'ya inandıkları ama bu Tanrı'nın 3 farklı biçimde var olup kendini açıkladığı felsefesidir.(Trinity) Böylece pek çok kültürde görülen (Osiris-Isıs-Horus, Amen-Mut-Khonsu, Khnum-Satis-Anukis..vs gibi) “triteism” inancına yani 3 ayrı Tanrı’ya değil de 3 biçimli tek Tanrı’ya inandıklarını söylerler. Ayrıca, Kur'an'da da Muhammed’in üçlü birlik ile ilgili bilgileri kulaktan dolma olduğu için Muhammed ne anlatılmak istendiğini anlamamış, Kur’an’a “Allah üçün üçüncüsüdür diyen kafirdir”, “Sen, beni ve annemi de Tanrılar olarak mı kabul edin dedin?” şeklinde ayetler koymuştur, Muhammed’in hristiyan üçlü birliği hakkındaki bilgi eksikliğini bir kenara bırakırsak, konsept olarak pagan üçlemeleri ile hristiyan “üçlemesi” aynı olsa da, gerçekten de hristiyan üçlemesi diğer pek çok kültürün üçlemesinden, en azından felsefi olarak, ayrılmaktadır.
Fakat bir kültürün teslisi hristiyanlık teslisiyle nerdeyse aynıdır: TRİMURTİ (Hindu teslisi)
Trimurti üçlü birliği Brahma, Şiva ve Vişnu’dan oluşur, Brahma, Vişnu ve Şiva, ayrı Tanrılar DEĞİL, tek Tanrı’nın farklı VAROLUŞ HALLERİDİR! Brahma yaratılışı, Vişnu koruyuculuğu Şiva ise yok edilişi simgeler, Tek bir Tanrı vardır ancak bu Tanrı 3 farklı halde “işler”.Bu haliyle Trimurti, hristiyan Trinity’sinin (üçlü birliğinin) neredeyse aynısıdır! Bazı hristiyan apologistler (Apologist: “hristiyanlık savunucusu”) bunun farkına varmış ve Trimurti’nin gerçekten de hristiyan üçlü birliğine çok benzediğini kabul etmişlerdir ancak şöyle derler “En eski Trimurti simgesi, hristiyanlıktan sonra 4. ya da 5. yüzyıla aittir” Bu ifade kısmen doğrudur gerçekten de en eski Trimurti (üç başlı gösterim) kalıntıları hristiyanlığın doğuşundan sonradır ancak bu, Trimurti inancının hristiyanlıktan çok daha eski olduğu gerçeğini değiştirmez çünkü hristiyanlıktan en az 400 yıl öncesine tarihlenen Hindu kutsal metinleri Trimurti anlayışından bahsetmektedir!
Örneğin daha “geç dönem” upanişadlarından olsa da, hristiyanlıktan en az 400 yıl öncesine tarihlenen Maitri (Maitrayani) Upanişad’ı, Brahma, Vişnu ve Şiva’nın; Brahman’ın farklı HALLERİ, GÖRÜNTÜLERİ (aspect) olduğunu söylemektedir! (Maitrayani upanişad, 4:5)

Bugün bazı Hindu mezhepleri, yanlış anlaşılacağı gerekçesiyle Trimurti’nin üzerinde durmaz hatta Trimurti’yi öğretmez ancak Trimurti inancı, Hindu kutsal metinlerinde bulunmaktadır, hristiyanlıktan çok daha eskidir ve hristiyan teslisinin neredeyse aynısıdır. Tarihten biliyoruz ki hristiyanlıkta teslis inancı, kademeli olarak oluşan bir inançtır Yunan, Doğu ve Pers felsefelerinin senteziyle oluşmuştur ve tamamen Pagan kaynaklıdır.
Etiketler:
gnostik,
hıristiyan,
hıristiyanlık,
hristiyan,
hristiyanlık,
pagan,
Teslis,
trinity
Hinduizm' göre maddesel dünya ve yanıltıcı maya enerjisi
Hindu Kutsal kitaplarına göre her şey "bilinç"ten gelmedir, maya enerjisiyle varlığa kavuşan madde ve dünyada bile bilinç her yere yayılmıştır, ağaca, toprağa...
Madde ve öznel olarak algılanabilen her şey: dünya, evren..vs bilinçten yanıltıcı MAYA enerjisi sayesinde evrimleşmiştir. Maya dünyayı ve maddeyi bize görünür kılan enerjidir, Prakriti / doğa ve enerjisi ile ilgisi vardır. Göreli dünya ise mutlak gerçeğin çarpık olan bir yansıması yani başka bir deyişle "ilüzyon"dur. Aslında biz dünyada değiliz, dünya zihnimizde. Ama maddesel zihin de ilüzyonun sadece bir parçasından öteye gidemez.
Srimad Bhaga va ta m şöyle der:
“Tanrı tarafından yaratılan bir yanılgı (MAYA ENERJİSİ) sonucu, evren gerçek olmadığı halde gerçekmiş gibi görünür, tıpkı rüyada çektiğiniz acıların yalnızca hayalden ibaret olması gibi” (Srimad Bhaga va ta m)
Maya, Upanişadlarda daha detaylı olarak açıklanmıştır. Hinduizm'de ise birbirinden çok ince bir çizgiyle ayrılan 2 görüş vardır: Birincisi filozof ve Peygamber(Rişi) Şankara'ya aittir, bu görüşe göre dünyanın hiçbir gerçekliği yoktur. "Brahma Satyam Jagan Mithya". "Ruh can" mevcuttur sarva (diğer her şey) mevcut değildir. İkinci görüş Vaishnavalara aittir. Vaishnavalar da "dünya kesinlikle yoktur/sahtedir" demek yerine "gerçeğin çarpık bir ilüzyonu" ifadesini tercih ederler. Sonuç olarak bu iki görüşe göre de dünya bir yanılsamadır.
Maya enerjisi bir anlamda da Tanrı'nın maddesel dünyayı yaratırken yaydığı enerjidir, bu enerji (maya) sayesinde materyal zihinlerimiz için var edilmiştir, ve RUH EVRİMİNİ tamamlamamız açısından şarttır. Maddeye bağlanıp Tanrısal şuurdan uzaklaştıkça MAYA enerjisine bağlı kalırız. Karma da maya'nın bağlayıcı gücüdür. Karmaların etkisindeki her ruh, her canlı, ruh evrimini tamamlayıncaya kadar Maya'nın etkisinde kalır.
Bhagavad Gita'da Tanrı Vişnu'nun avatarı Tanrı Krişna şöyle der:
"Toprak, su, ateş, hava, eter, şuur zeka ve sahte ego.. Bu sekiz eleman BANA YABANCILAŞMIŞ MADDESEL ENERJİMİN bütününü oluşturur" (Bhagavad Gita 7:4)
Bir büyücünün kendisinin yaptığı büyüden etkilenmemesi gibi MAYA enerjisi de yüce Tanrı'yı etkilemez
Tanrı Krişna şöyle devam eder:
"Her türlü varoluş şekli benim enerjilerimin ifadeleridir. Ben kesinlikle her şeyim, maddesel enerjilerimin etkisi altında değilim, fakat onlar bendeler" (7:12)
"Maddesel enerjinin (MAYA ve PRAKRITI) içinde yer alan canlı, maddesel doğanın tadını çıkarır, canlı doğanın çeşitli ifadeleri içinden iyi ve kötü ile karşılaşır, bedenin içinde her şeyin tadını çıkaran biri daha vardır.Aşkın olan ve en yüce tadı alan kişi hem gözlemci hem de izin veren üst ruh diye adlandırılır, o Tanrı'dır" (Bhagavad Gita)
Ama yine de bu dünya ego zihnine (maddesel zihin) çekici gelir, aynı sihirbazın yaptığı numaranın ilüzyon olduğun bildiğimiz halde bize çekici gelmesi gibi, ilüzyon olan bu dünya da bize çekici gelir.
Tanrı'nın Maya enerjisi sayesinde görünür kılınan dünya ve evren, yaratılışın yalnızca basit önemsiz bir kısmıdır, gerçek boyutundaki yaratılış bu yaratılıştan çok çok daha üstündür.
Dünyanın durumu Bhagavad Gita’da kutsal İncir ağacı benzetmesiyle harika bir sembolizmle dile getirilir, Banyan ağacının kutsallığı bu benzetmeyle alakalıdır:
“Kökleri yukarıya dalları aşağıya bakan, yaprakları Veda ilahilerinden oluşan asla yok edilemeyen bir banyan ağacı vardır, maddesel doğanın 3 ifade şekliyle beslenir dalları aşağıya ve yukarıyadır, dalları duyu organlarının algıladığı objelerdir, ağacın aşağıya yönelmiş kökleri ise toplumun sonuç veren maddesel faaliyetlerine bağlıdırlar, bu dünya işleridir. Ağacın şekli bu dünyada görülemez, onun nerede başlayıp nerede bittiğini kimse algılayamaz. Her yere kök salmış bu ağacın, kararlılık silahıyla devrilmesi gerekir” (Bhagavad Gita 15:1-4)
Bu kutsal İncir ağacından katha Upanişad’da ve Rig-Veda’da da bahsedilmektedir, yaratılışı ve maddesel dünyayı simgeler. Gölün suyuna “baş aşağı” olarak yansıyan yani ters olarak görülen ağaç gibi, dünya da gerçeğin yanılsaması, ilüzyonudur, MAYA’dır. Vedalar benzetmesinin kullanılmasıın nedeni de Veda ilahilerinin dünyayı ayakta tuttuğu ve sembolik olarak yaşam ağacının yaprakları olmasıdır.
Dolayısıyla İncir ağacının yani maddesel dünyanın “MAYA” sonucu olduğu oluştuğu veya “maya” olduğu söylenmektedir, maddesel doğaya bulaşan ruhun konumu anlatılır.
Bhagavad Gita’da geçen “Ağacın şekli bu dünyada görülemez, onun nerede başlayıp nerede bittiğini kimse algılayamaz” ifadesi de Tanrı’ya ulaşmak için değil de maddesel zevkler için yaşayanların, dünya hayatında bilinçsizce daldan dala (yaşamdan başka bir yaşama geçme, yani Mokşa’ya ulaşamama) atlayacakları manasına gelir.
Bu ağacın ucunda duyularla algılanan objeler, alt kısmında canlılar, üst kısmında da yarı Tanrılar bulunur. Ağacın köklerini besleyen trimurtinin üçlüsünden biri olan yaratıcı Brahma’dır. Üst dallar sefa sürenler ödül olarak kazandıklarını yaşayınca tekrar aşağılardan başlarlar ta ki Tanrısal şuur ile hareket ederek Mokşa’ya ulaşana dek.
Maha Upanishad:
"Bu evren, sen ve benim. Dünya ilüzyonu zihinden yayılmıştır, ve devam ettikçe Mokşa'ya ulaşılamaz" (4:44-57
"Evren, zihin yoluyla üst ruh tarafından var edilmiştir, dolayısıyla görünen dünya doğası gereği zihindedir." (4:50-57)
Svetasvatara Upanishad:
"Bil ki doğa, maddesel dünya ilüzyondur (MAYA), ve Yüce Tanrı bu ilüzyonu var etmiştir ve bütün dünya onun parçalarıyla doludur" (Şvetaşvatara upanişad 4:10-11)
Brihadaranyaka Upanişad'taki meşhur "Gerçek olmayandan gerçeğe ilet beni" (1:3:28) duası da ilüzyon olan dünyadan gerçeğin ta kendisi olan Brahman'a giden yol kastedilir.
Dünyanın zihinde olduğu özellikle Advaita (ikilik ötesi) Vedanta isimli Hindu felsefesinde kullanılmaktadır, çeşitli Mahayana Buddhist okullarınca da kullanılan, modern bilimin, Quantum felsefesinin de özde söylediği gerçektir.
Ne dünyasal zihnin ne de onun objelerinin, kendi başlarına düşünüldüğünde, gerçekten de var oldukları söylenebilir.
Maya’nın aslında 2 görevi vardır, yukarıda yazdığım gibi birincisi her şeyin özünün, tek gerçeğin, tek DEĞİŞMEYEN gerçeğin Brahman olduğu, bütün canlıları da Brahman bilinç okyanusundan küçücük damlalar olduğu hakikatini RUH EVRİMİNİN gerçekleşebilmesi amacıyla gizlemektir, böylece Tanrısal şuur ile, içteki doğa ile hareket etmeyince Maya devam eder.
İkincisi de Brahman yerine bu dünyayı görmemizdir, yani dünya yanılsamasıdır. Filozof Shankara “karanlıkta ilüzyon sonucu bir yılan gibi görünen şeyin aslında sadece bir ip olması” örneğini kullanır. Nasıl ki o nesnenin ip olduğunu idrak ettiğmizde “yılan” ilüzyonu kayboluyorsa, dünya ilüzyonu da BRAHMAN bilgisinin idrak edilip deneyimlenmesi sonucu yok olur.
Atman bireysel ruh, kendini doğanın yanıltıcı enerjisi sonucu doğa ile özdeşleştirdiğinde Brahman doğasında olduğunu, Brahman olduğunu unutur.
Filozof Shankara, Upanişad’lardaki ayetlerden yola çıkarak, ayetlere benzer şekilde şöyle demiştir:
“Brahman ötelerin de ötesindedir, yücelerin yücesid,r. Başlangıçta yalnız O vardı. Adlar değişik ve kalıplar ayrı olsa da cevher tektir: Brahman’dır, Vücut bir araba, sahibi : Atman, Akıl: Arabacı, Koşumlar: İdrak, Duyumlar: t. İdrak duyumlardan, akıl idraktan, Atman da akıldan üstündür. Atman için ne doğum vardır, ne de ölüm. Hem uzak, hem de yakındır, hem her şeyin içinde, hem de her şeyin dışındadır. Bütün varlıklarda O’nu, Onda bütün varlıkları gören şüpheden kurtulur. Dış Dünya, çöldeki serap gibidir…’ Gözle görürsün ama, gerçekte yok o. Susuzluğunu arttırır yalnızca asla gidermez. Karanlıkta yılan sandığın şeyin aydınlıkta bir ip olması gibi. Korkun da, kaygın da MAYA’dan dolayı”
Ve
"Zaman ile mekan ile çeşitli varlıklar ile ,maddesel ojbeler ile ilgili rüya görürsün ama onlar tabi gi ‘gerçek’ değiller. Aynı şekilde. uyanıkken bu dünyayı deneyimlersin, ancak bu deneyim, bilgisizlikten doğmuştur. O da bir rüya görme durumudur, bu nedenle gerçek değildir.Beden, bu organlar, bu hayat nefes,, bu ego duygusu da gerçek değildir. İşte bu nedenle de, ‘O sensin’ saf, mutluluk, ikincisi olmayan bir, ilahi Brahman, sensin"
Aslında Filozof Shankara’ya göre çoğu insan için “dünya vardır”, yok değildir, dünyanın yokluğu ve zihinde olması yalnızca en mistik tecrübeyi deneyimleyerek aydınlanmaya ulaşan varlıkların idrakiyla anlaşılır. Bu seviyeye ulaşıldığı zaman “ikilik” (dvaita) yok olur, çokluk yok olur her şey “tek” durumuna iner, benim ve senin duyguları kalmaz, “sevmek, bilmek, duymak görmek” duyguları kalmaz, bu duygular öz değil NİTELİKLERDİR, nitelik kalmaz her şey özde birleşir: sevmenin, bilmenin, duymanın, görmenin BİZZAT KENDİSİ olunur.
Brihadaranya upanişad’ın dediği gibi:
“insan görmeden, gözü olmadan görür, çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı değildir. Koklamadan, burnu olmadan koklar çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı degildir. Duymadan kulağı olmadan duyar çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı değildir.. Bilmeden bilir çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı değildir. Ayrılığın olduğu yerde insan başka bir şeyi görür. Başka bir şeyi koklar, baska bir şeyi konuşur, baska bir şeyi duyar, baska bir şeyi düşünür. Fakat özümlenmenin olduğu ikinci bir şeyin bulunmadığı yer Tanrı'nın âlemidir. Yaşamın en yüce gayesi en yüce hazinesi budur."
Dalganın sudan başka, vazonun çamurdan başka bir şey olmaması gibi evren ilüzyonu da Brahman’dan başka bir şey değildir.
Advaita Vedanta felsefesinin Upanişadlar, Bhagavad Gita ve Yoga Sutralarından sonraki en önemli kaynağı olarak kabul edilen, Rişi Aştavakra tarafından oluşturulmuş eski bir kutsal metin olan Aştavakra Gita'dan:
"Yakın zamana kadar şaşkın bir halde, MAYA'ya kapılarak yaşıyordum, ama artık aydınlandım dünyayı aşmış bir şekilde, beden ve dünya benim ışığımdan ortaya çıkar, aslında her şey benim veya benim olan hiçbir şey yok, artık sonsuz Atman'ı görüyorum, fokurdayıp köpüren bir dalganın sudan başka bir şey olmaması gibi, Atman'da dışarıya taşan tüm yaratılış da Atman'dır yalnızca.
Bir kumaş parçasının iplikten ibaret olması gibi, tüm yaratılış da Atman'dan ibarettir.
Dünya, Atman bilinmediğinde ortaya çıkar, bilindğinde değil. Ama siz halata yılanı yakıştırıyorsunuz, ama halatı gördüğünüzde yılan ortadan kaybolur.
Doğam ışıktır benim yalnızca ışık, saf ışık! ortaya çıktığında dünya, yalnız ben parıldıyorumdur.
Dünya içimde ortaya çıktığında bir yanılsamadan ibarettir bu, güneşin altında titreşen su birikintisi, halat kolundaki yılan, benden taşar dünya, ve bende eriyip gider, tıpkı bir bileziğin eriyip altın olması gibi, bir çömleğin unufak olarak kile dönüşmesi gibi, bir dalganın yatışıp suda yitip gitmesi gibi...Surete büründüm ama hala TEK'im, ne gelirim giderim ancak yine de her yerdeyim ben, sonsuz okyanusum.Düşünceler ve maddeye bağlılık yoğunlaştığında rüzgar dalgalar gibi sertleşir, binlerce dünya çıkar ortaya ama rüzgar dindiğinde batar gemisiyle beraber.Varlığımız sınırsız okyanusunda, eli ayağı dolaşır onun ve onunla birlikte tüm dünyaların.Ben içinde tüm canlıların doğal olarak ortaya çıktığı sonra yatıştığı ucu bucağı olmayan Derya'yım"
Madde ve öznel olarak algılanabilen her şey: dünya, evren..vs bilinçten yanıltıcı MAYA enerjisi sayesinde evrimleşmiştir. Maya dünyayı ve maddeyi bize görünür kılan enerjidir, Prakriti / doğa ve enerjisi ile ilgisi vardır. Göreli dünya ise mutlak gerçeğin çarpık olan bir yansıması yani başka bir deyişle "ilüzyon"dur. Aslında biz dünyada değiliz, dünya zihnimizde. Ama maddesel zihin de ilüzyonun sadece bir parçasından öteye gidemez.
Srimad Bhaga va ta m şöyle der:
“Tanrı tarafından yaratılan bir yanılgı (MAYA ENERJİSİ) sonucu, evren gerçek olmadığı halde gerçekmiş gibi görünür, tıpkı rüyada çektiğiniz acıların yalnızca hayalden ibaret olması gibi” (Srimad Bhaga va ta m)
Maya, Upanişadlarda daha detaylı olarak açıklanmıştır. Hinduizm'de ise birbirinden çok ince bir çizgiyle ayrılan 2 görüş vardır: Birincisi filozof ve Peygamber(Rişi) Şankara'ya aittir, bu görüşe göre dünyanın hiçbir gerçekliği yoktur. "Brahma Satyam Jagan Mithya". "Ruh can" mevcuttur sarva (diğer her şey) mevcut değildir. İkinci görüş Vaishnavalara aittir. Vaishnavalar da "dünya kesinlikle yoktur/sahtedir" demek yerine "gerçeğin çarpık bir ilüzyonu" ifadesini tercih ederler. Sonuç olarak bu iki görüşe göre de dünya bir yanılsamadır.
Maya enerjisi bir anlamda da Tanrı'nın maddesel dünyayı yaratırken yaydığı enerjidir, bu enerji (maya) sayesinde materyal zihinlerimiz için var edilmiştir, ve RUH EVRİMİNİ tamamlamamız açısından şarttır. Maddeye bağlanıp Tanrısal şuurdan uzaklaştıkça MAYA enerjisine bağlı kalırız. Karma da maya'nın bağlayıcı gücüdür. Karmaların etkisindeki her ruh, her canlı, ruh evrimini tamamlayıncaya kadar Maya'nın etkisinde kalır.
Bhagavad Gita'da Tanrı Vişnu'nun avatarı Tanrı Krişna şöyle der:
"Toprak, su, ateş, hava, eter, şuur zeka ve sahte ego.. Bu sekiz eleman BANA YABANCILAŞMIŞ MADDESEL ENERJİMİN bütününü oluşturur" (Bhagavad Gita 7:4)
Bir büyücünün kendisinin yaptığı büyüden etkilenmemesi gibi MAYA enerjisi de yüce Tanrı'yı etkilemez
Tanrı Krişna şöyle devam eder:
"Her türlü varoluş şekli benim enerjilerimin ifadeleridir. Ben kesinlikle her şeyim, maddesel enerjilerimin etkisi altında değilim, fakat onlar bendeler" (7:12)
"Maddesel enerjinin (MAYA ve PRAKRITI) içinde yer alan canlı, maddesel doğanın tadını çıkarır, canlı doğanın çeşitli ifadeleri içinden iyi ve kötü ile karşılaşır, bedenin içinde her şeyin tadını çıkaran biri daha vardır.Aşkın olan ve en yüce tadı alan kişi hem gözlemci hem de izin veren üst ruh diye adlandırılır, o Tanrı'dır" (Bhagavad Gita)
Ama yine de bu dünya ego zihnine (maddesel zihin) çekici gelir, aynı sihirbazın yaptığı numaranın ilüzyon olduğun bildiğimiz halde bize çekici gelmesi gibi, ilüzyon olan bu dünya da bize çekici gelir.
Tanrı'nın Maya enerjisi sayesinde görünür kılınan dünya ve evren, yaratılışın yalnızca basit önemsiz bir kısmıdır, gerçek boyutundaki yaratılış bu yaratılıştan çok çok daha üstündür.
Dünyanın durumu Bhagavad Gita’da kutsal İncir ağacı benzetmesiyle harika bir sembolizmle dile getirilir, Banyan ağacının kutsallığı bu benzetmeyle alakalıdır:
“Kökleri yukarıya dalları aşağıya bakan, yaprakları Veda ilahilerinden oluşan asla yok edilemeyen bir banyan ağacı vardır, maddesel doğanın 3 ifade şekliyle beslenir dalları aşağıya ve yukarıyadır, dalları duyu organlarının algıladığı objelerdir, ağacın aşağıya yönelmiş kökleri ise toplumun sonuç veren maddesel faaliyetlerine bağlıdırlar, bu dünya işleridir. Ağacın şekli bu dünyada görülemez, onun nerede başlayıp nerede bittiğini kimse algılayamaz. Her yere kök salmış bu ağacın, kararlılık silahıyla devrilmesi gerekir” (Bhagavad Gita 15:1-4)
Bu kutsal İncir ağacından katha Upanişad’da ve Rig-Veda’da da bahsedilmektedir, yaratılışı ve maddesel dünyayı simgeler. Gölün suyuna “baş aşağı” olarak yansıyan yani ters olarak görülen ağaç gibi, dünya da gerçeğin yanılsaması, ilüzyonudur, MAYA’dır. Vedalar benzetmesinin kullanılmasıın nedeni de Veda ilahilerinin dünyayı ayakta tuttuğu ve sembolik olarak yaşam ağacının yaprakları olmasıdır.
Dolayısıyla İncir ağacının yani maddesel dünyanın “MAYA” sonucu olduğu oluştuğu veya “maya” olduğu söylenmektedir, maddesel doğaya bulaşan ruhun konumu anlatılır.
Bhagavad Gita’da geçen “Ağacın şekli bu dünyada görülemez, onun nerede başlayıp nerede bittiğini kimse algılayamaz” ifadesi de Tanrı’ya ulaşmak için değil de maddesel zevkler için yaşayanların, dünya hayatında bilinçsizce daldan dala (yaşamdan başka bir yaşama geçme, yani Mokşa’ya ulaşamama) atlayacakları manasına gelir.
Bu ağacın ucunda duyularla algılanan objeler, alt kısmında canlılar, üst kısmında da yarı Tanrılar bulunur. Ağacın köklerini besleyen trimurtinin üçlüsünden biri olan yaratıcı Brahma’dır. Üst dallar sefa sürenler ödül olarak kazandıklarını yaşayınca tekrar aşağılardan başlarlar ta ki Tanrısal şuur ile hareket ederek Mokşa’ya ulaşana dek.
Maha Upanishad:
"Bu evren, sen ve benim. Dünya ilüzyonu zihinden yayılmıştır, ve devam ettikçe Mokşa'ya ulaşılamaz" (4:44-57
"Evren, zihin yoluyla üst ruh tarafından var edilmiştir, dolayısıyla görünen dünya doğası gereği zihindedir." (4:50-57)
Svetasvatara Upanishad:
"Bil ki doğa, maddesel dünya ilüzyondur (MAYA), ve Yüce Tanrı bu ilüzyonu var etmiştir ve bütün dünya onun parçalarıyla doludur" (Şvetaşvatara upanişad 4:10-11)
Brihadaranyaka Upanişad'taki meşhur "Gerçek olmayandan gerçeğe ilet beni" (1:3:28) duası da ilüzyon olan dünyadan gerçeğin ta kendisi olan Brahman'a giden yol kastedilir.
Dünyanın zihinde olduğu özellikle Advaita (ikilik ötesi) Vedanta isimli Hindu felsefesinde kullanılmaktadır, çeşitli Mahayana Buddhist okullarınca da kullanılan, modern bilimin, Quantum felsefesinin de özde söylediği gerçektir.
Ne dünyasal zihnin ne de onun objelerinin, kendi başlarına düşünüldüğünde, gerçekten de var oldukları söylenebilir.
Maya’nın aslında 2 görevi vardır, yukarıda yazdığım gibi birincisi her şeyin özünün, tek gerçeğin, tek DEĞİŞMEYEN gerçeğin Brahman olduğu, bütün canlıları da Brahman bilinç okyanusundan küçücük damlalar olduğu hakikatini RUH EVRİMİNİN gerçekleşebilmesi amacıyla gizlemektir, böylece Tanrısal şuur ile, içteki doğa ile hareket etmeyince Maya devam eder.
İkincisi de Brahman yerine bu dünyayı görmemizdir, yani dünya yanılsamasıdır. Filozof Shankara “karanlıkta ilüzyon sonucu bir yılan gibi görünen şeyin aslında sadece bir ip olması” örneğini kullanır. Nasıl ki o nesnenin ip olduğunu idrak ettiğmizde “yılan” ilüzyonu kayboluyorsa, dünya ilüzyonu da BRAHMAN bilgisinin idrak edilip deneyimlenmesi sonucu yok olur.
Atman bireysel ruh, kendini doğanın yanıltıcı enerjisi sonucu doğa ile özdeşleştirdiğinde Brahman doğasında olduğunu, Brahman olduğunu unutur.
Filozof Shankara, Upanişad’lardaki ayetlerden yola çıkarak, ayetlere benzer şekilde şöyle demiştir:
“Brahman ötelerin de ötesindedir, yücelerin yücesid,r. Başlangıçta yalnız O vardı. Adlar değişik ve kalıplar ayrı olsa da cevher tektir: Brahman’dır, Vücut bir araba, sahibi : Atman, Akıl: Arabacı, Koşumlar: İdrak, Duyumlar: t. İdrak duyumlardan, akıl idraktan, Atman da akıldan üstündür. Atman için ne doğum vardır, ne de ölüm. Hem uzak, hem de yakındır, hem her şeyin içinde, hem de her şeyin dışındadır. Bütün varlıklarda O’nu, Onda bütün varlıkları gören şüpheden kurtulur. Dış Dünya, çöldeki serap gibidir…’ Gözle görürsün ama, gerçekte yok o. Susuzluğunu arttırır yalnızca asla gidermez. Karanlıkta yılan sandığın şeyin aydınlıkta bir ip olması gibi. Korkun da, kaygın da MAYA’dan dolayı”
Ve
"Zaman ile mekan ile çeşitli varlıklar ile ,maddesel ojbeler ile ilgili rüya görürsün ama onlar tabi gi ‘gerçek’ değiller. Aynı şekilde. uyanıkken bu dünyayı deneyimlersin, ancak bu deneyim, bilgisizlikten doğmuştur. O da bir rüya görme durumudur, bu nedenle gerçek değildir.Beden, bu organlar, bu hayat nefes,, bu ego duygusu da gerçek değildir. İşte bu nedenle de, ‘O sensin’ saf, mutluluk, ikincisi olmayan bir, ilahi Brahman, sensin"
Aslında Filozof Shankara’ya göre çoğu insan için “dünya vardır”, yok değildir, dünyanın yokluğu ve zihinde olması yalnızca en mistik tecrübeyi deneyimleyerek aydınlanmaya ulaşan varlıkların idrakiyla anlaşılır. Bu seviyeye ulaşıldığı zaman “ikilik” (dvaita) yok olur, çokluk yok olur her şey “tek” durumuna iner, benim ve senin duyguları kalmaz, “sevmek, bilmek, duymak görmek” duyguları kalmaz, bu duygular öz değil NİTELİKLERDİR, nitelik kalmaz her şey özde birleşir: sevmenin, bilmenin, duymanın, görmenin BİZZAT KENDİSİ olunur.
Brihadaranya upanişad’ın dediği gibi:
“insan görmeden, gözü olmadan görür, çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı değildir. Koklamadan, burnu olmadan koklar çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı degildir. Duymadan kulağı olmadan duyar çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı değildir.. Bilmeden bilir çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı değildir. Ayrılığın olduğu yerde insan başka bir şeyi görür. Başka bir şeyi koklar, baska bir şeyi konuşur, baska bir şeyi duyar, baska bir şeyi düşünür. Fakat özümlenmenin olduğu ikinci bir şeyin bulunmadığı yer Tanrı'nın âlemidir. Yaşamın en yüce gayesi en yüce hazinesi budur."
Dalganın sudan başka, vazonun çamurdan başka bir şey olmaması gibi evren ilüzyonu da Brahman’dan başka bir şey değildir.
Advaita Vedanta felsefesinin Upanişadlar, Bhagavad Gita ve Yoga Sutralarından sonraki en önemli kaynağı olarak kabul edilen, Rişi Aştavakra tarafından oluşturulmuş eski bir kutsal metin olan Aştavakra Gita'dan:
"Yakın zamana kadar şaşkın bir halde, MAYA'ya kapılarak yaşıyordum, ama artık aydınlandım dünyayı aşmış bir şekilde, beden ve dünya benim ışığımdan ortaya çıkar, aslında her şey benim veya benim olan hiçbir şey yok, artık sonsuz Atman'ı görüyorum, fokurdayıp köpüren bir dalganın sudan başka bir şey olmaması gibi, Atman'da dışarıya taşan tüm yaratılış da Atman'dır yalnızca.
Bir kumaş parçasının iplikten ibaret olması gibi, tüm yaratılış da Atman'dan ibarettir.
Dünya, Atman bilinmediğinde ortaya çıkar, bilindğinde değil. Ama siz halata yılanı yakıştırıyorsunuz, ama halatı gördüğünüzde yılan ortadan kaybolur.
Doğam ışıktır benim yalnızca ışık, saf ışık! ortaya çıktığında dünya, yalnız ben parıldıyorumdur.
Dünya içimde ortaya çıktığında bir yanılsamadan ibarettir bu, güneşin altında titreşen su birikintisi, halat kolundaki yılan, benden taşar dünya, ve bende eriyip gider, tıpkı bir bileziğin eriyip altın olması gibi, bir çömleğin unufak olarak kile dönüşmesi gibi, bir dalganın yatışıp suda yitip gitmesi gibi...Surete büründüm ama hala TEK'im, ne gelirim giderim ancak yine de her yerdeyim ben, sonsuz okyanusum.Düşünceler ve maddeye bağlılık yoğunlaştığında rüzgar dalgalar gibi sertleşir, binlerce dünya çıkar ortaya ama rüzgar dindiğinde batar gemisiyle beraber.Varlığımız sınırsız okyanusunda, eli ayağı dolaşır onun ve onunla birlikte tüm dünyaların.Ben içinde tüm canlıların doğal olarak ortaya çıktığı sonra yatıştığı ucu bucağı olmayan Derya'yım"
Hinduizm'e göre Yaratılış-1

Ortadoğu dinlerinde (Musevilik, Hristiyanlık ve İslam) “yaratılış” kelimesi ile kastedilen, Tanrı’nın belirli bir zamanda kendinden tamamen ayrı olarak yoktan var ettiği maddesel dünya/evrendir. Tanrı bu dinlerde, belli bir zamanda “ol” demiştir ve 6 günde dünyayı, güneşi, göğü ve yeri yaratmıştır. Bu sürece ilişkin başka bir ayrıntı verilmez yalnızca Tanrı’nın “ol” emriyle birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü...vs günlerde yarattığı göksel maddelerden, “yerin ve göğün” yaratılışından bahsedilir. Bu üç dinde de bu konuda ortak nokta, yaratılan bütün bu evrenin Tanrı’dan tamamen ayrı olmasıdır, Tanrı yarattığı şeyleri yönetir kontrol eder ancak yarattıklarıyla kendisinin hiçbir ilgisi yoktur, kendisi yarattığı evrenden tamamen ayrıdır.
Hindu anlayışına göre ise Tanrı her yerdedir ve her şeydir, Tanrı evrendir ama evrenle sınırlı da değildir, evrenin çok ötesindedir ayrıca. (Panenteizm) Tanrı her bir atomun içindedir, Hinduizm’deki ünlü deyiş “Evren ilüzyondur” ifadesinin anlamlarından biri de bununla ilgilidir, aslında evrende Tanrı’dan başka hiçbir şey yok ama ilüzyon,/Maya sonucu maddeyi görüyoruz, algılıyoruz örneğin nasıl ki tırnak makası demirden başka bir şey değilse evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir, “tırnak makası” kavramı sadece isimdir, zihinde vardır, demirin dönüşümünden ibarettir gerçek olan onun “demirden başka bir şey” olmamasıdır yanıltıcılık isimlerde ve kavramlardadır aynı şekilde evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir ama aynı demirin “evrimleşerek” tırnak makasına dönüşmesi ve demirden başka bir şeye dönüştüğünün düşünülmesi gibi, Tanrı’dan özde hiçbir farkı olmayan Tanrısal enerjiler de evrimleşerek madde dünyasını oluşturmuştur ve ilüzyon sonucu Tanrı’dan başka bir şey olduğu düşünülmektedir, buna bağlı olarak da bu ilüzyondan etkilenen zihin yanılgıya düşer. Evrendeki hiçbir şey Tanrısız değildir, her şeyde Tanrı vardır, Tanrı olmayan bir şey kısır bir kadının çocuğu gibi bir “hiçlik”ten öteye gidemez. Dolayısıyla Hinduizm’deki “yaratılış” kavramı ortadoğu dinlerindekinden oldukça farklıdır.
Hinduizm’e göre evrendeki her şey, bilinçten enerjiden oluşmuştur, madde de “bilincin” dönüşümünden ibarettir, bilinç her yerdedir, dağda, taşta ormanda, nehirlerde, okyanuslarda..
“Yaratılış” kelimesiyle kastedilen olgu, Tanrı’nın değişik şekilde tezahür etmesidir veya Tanrı’nın çeşitli enerjilerinin yayılması, dönüşümü değişimi veya evrimidir.
Hindu kutsal metinlerinde yaratılış ile ilgili pek çok anlatım ve ayet vardır, bunlardan bazıları daha detaylı bazıları üzeri kapalı bazıları sembolik bazıları da masalsıdır, Rig-Veda’da bu son derece detaylı konuya giriş niteliğinde şöyle denir:
“Başlangıçta ne varlık vardı ne de yokluk...
Ne hava vardı, ne de onun ötesindeki gökyüzü
Bir kımıltı mı? Nerede? Hangi örtünün altında? Kimin himayesinde?
Dipsiz suların sonsuz derinliği mi yoksa?
Ne ölüm vardı o zaman ne de ölümsüzlük.
Ne de gündüzü geceden ayıran bir işaret.
Ama Bir O vardı, soluk olmadan soluyordu kendi iç gücüyle
Başka da bir şey yoktu.
Karanlıklar içinde karanlıklar dururdu;
Boyutları olmayan bir deniz gibi;
Mümkün olanı hala biçimlendirmemiş bir boşluk,
Ta ki Sıcaklığın gücü Tek olanı yaratana dek.
O zaman, o Tek olanda, Arzu kıpırtıları varlığa dönüştü,
Ruhun ilk tohumudur Arzu.
Bilgelikle gönüllerinde araştırma yapan ermiş kişiler
Keşfettiler varlığın yokluktaki bağlantısını.
Belli belirsiz bir çizgi varlığı gayri varlıktan kesip ayırdı
Ne vardı orada onun üstünde?
Tohum verenler ve güçler oradaydı;
Altta serbest enerji; üstte hızlı eylem.”
Rig-Veda’da ayrıca Kozmik can’dan (Purusha) ve bu canın var olacak her şey olmasından, bölünmesinden ve böylece mevcut var olan her şeye dönüşmesinden bahsedilir.
Satapatha Brahmana’da bu kozmik cana “kozmik yumurta” denir ve onun yarılmasından söz edilir, Bu Brahmana’da bu gibi anlatımların yanında daha sembolik ve masalsı anlatımlar, örneklendirmeler de bulunur.
Çeşitli Upanişad’larda sembolik anlatımın üzerine, bu durumun kozmolojik, felsefi/psikolojik yönlerine değinilir.
Bhagavad Gita’da Tanrı ve enerjilerinin yapısı açıklanır, Srimad Bha g ava ta m’da evreninin yaratılışı konusuna son derece ayrıntılı olarak değinilir, çeşitli Şivacı metinlerde de bu konu ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.
Bu yazımda Hinduizm’e / Hindu metinlerine göre yaratılışı anlatmaya çalışacağım, yaratılışın nedeninin ne olabileceği başka bir yazının konusu...
Hinduizm’de yaratılış sürecini anlatmadan önce Tanrı’nın enerjilerine değinelim:
Hindu kutsal metinlerine göre Tanrı’nın, insan aklının almayacağı niteliklerde ve sayıda değişik enerjisi vardır ama Rişiler kutsal metinlerde bu enerjiyi 3 gruba ayırmıştır, Tanrı’nın enerjisi bizzat Tanrı’nın kendisinden yayılır yani Tanrı’nın enerjisi Tanrı’dır denebilir ancak aynı anda hem Tanrı’nın aynısıdır hem de değildir, örneğin okyanus ve okyanustan alınmış ve bir bardağa konmuş su aynı değildir, bardaktaki o suya artık okyanus denmez ama bu bunlar birbirinden yapı ve öz olarak farklı da değildir, Tanrı ve enerjileri konusunu kavrayabilmek için güneş örneğini de, her ne kadar eksik bir örnek olsa da, düşünebiliriz: Güneşten yayılan ısı ve ışık güneşin kendisi değildir ama güneşi “güneş” yapan şey de ısısı ve ışığıdır. Aynı şekilde Tanrı’nın enerjileri de Tanrı’yı “Tanrı” yapan olgulardır ama Tanrı’nın tam olarak kendisi değildir, fakat kendisinden farklı da değildir. Tanrı’nın 3 enerjisi:
1) İçsel enerji gücü (Antaranga Şakti): Ruhsal enerjidir ve sonsuzdur, sonsuz bilgi ve sonsuz mutluluktur, bu enerji sadece ruhsal boyutta bulunur, zamanla değişmez azalmaz ve hiçbir şeyden etkilenmez.
2) Dışsal Enerji gücü (Bahiranga Şakti): İçsel enerjinin gölgesi konumundadır, içsel enerjinin tersine geçicidir, zamanla değişime uğrar, etkilenir, bozulur, evrim geçirir, bu enerji: toprak, su, hava, ateş, eter, zihin, akıl ve sahte olan “ben” düşüncesi, sahte ego’dur. Dünyada çok sayıda sahte ego, zihin, akıl vardır bunlar dışsal enerji ve marjinal enerjinin ürünü olan insanlardır.
3) Marjinal Enerji (Tatastha Şakti): Yaşayan canlılardaki bireysel ruh’tur, (Yani Jivatman, ancak Jivatman ile Atman aynı kavramlar değildir, Atman her canlının içindeki esas/ana özdür her canlıda bulunur, Jivatman da ışığını yani bütün gücünü Atman’dan alır, Atman sayesinde var olur ancak anlatılmak istenen kavram ve vurgu bakımından Jivatman biraz farklıdır)
Sonsuz ruhsal bilinç enerjisi yani ilk enerji ışıkla da sembolik olarak temsil edilir, ikinci yazdığım dışsal enerjinin ilk oluşturduğu maddesel nedensel unsura viraja denir ve “su” ile sembolik olarak ifade edilir, bildiğimiz “su” kavramı ile ilgisi yoktur, bildiğimiz su bu evreden çok daha sonra yaratılmıştır. Bu evrede henüz “zaman” diye bir kavram yoktur çünkü zamanı da daha sonra var eden Tanrı’dır, bu evreden öncesi Hindu metinlerinde “varlığın veya yokluğun bulunmadığı, akılla kavranabilecek olgu ve kavramların çok ötesindeki “derin karanlık” olarak tanımlanır.
En başta bütün bu enerjileri içinde barındıran Tanrı, daha sonra dışsal enerjisiyle yani Bahiranga Şakti ile genişleyerek Maha tattva’dan gezegenler, yıldızlar, uzay...vs kısaca “evren” olarak yayılır ve her bir zerrenin içine girişim yapar yani başka bir deyişle her şeyi “yaratır”.
MAHAT TATTVA NEDİR?
Tanrı’nın yukarda yazdığım ikinci enerjisi (dışsal enerji), içsel bilinç enerjisinin çok küçük bir kısmının nedensel viraja unsuruna yani suya ekilmesiyle evrime uğrayarak dönüşmüş, toplam maddeyi oluşturmuştur, bu yapıya Mahat Tattva denir, Mahat Tattva maddesel boyuttaki her şeyin bütün kozmik tezahürün toplamıdır her şeyin kaynağıdır, bütün gezegenlerin, bütün yıldızların, bütün galaksilerin bütün maddenin bütün “maddesel” evrenin toplamıdır, kaynağıdır.
Maha tattva bütün evrenin toplam kaynağı olmasının yanında, yukarda belirttiğim değişen evrimleşen dışsal Bahiragna enerjisinin evrimleşmesiyle kendi içinde evrimleşmeye devam eder kümesel zihin ve kümesel akıl da artık Maha Tattva’nın içindedir, Tanrı’nın dışsal Bahiranga enerjisiyle değişim ve kümesel zihnin evrimi devam ettikçe Ahankara denilen kümesel ego veya sahte ego olgusu ortaya çıkar, Ahankara "ben" düşüncesi veya olgusudur, bu fikre sahip kişiyi evrenden ve diğer her şeyden ayıran zihin tutumudur. Kaynağı dışsal enerji olan "maddesel olgu", Tanrı’nın içsel enerjisinin de etkisiyle evrimleşirken kendisini görülebilen, duyulabilen, dokunulabilen, koklanabilen, tadılabilen bir kavram olarak ifade etmeye başlar bu evrede henüz her şey bir bütün küme ayrışmamış, haldedir, dışsal enerji evrimi devam ettikçe Maha tattva parçalanır, bölünür ve Ahankara da yani sahte ego da akıl ve zihin ile birlikte sonsuz sayıda parçaya birime ayrılır, “canlılar”, ve evrimle de insanların temel oluşumunun temeli atılmıştır artık... Ancak dikkat edilmesi gereken olgu Zihin veya akıl Atman ya da Jivatman (ruh) değildir, bu olgular ışıklarını Atman’dan alır yani bütün güçlerini Atman’dan alırlar ama Atman değildirler, Atman değişmez, gelişmez ve sonsuzdur bozulmaz oysa ki zihin ve akıl sürekli değişir, gelişir veya bozulur.
İkinci bölümde yazıma kaldığım yerden devam edeceğim....
Kaydol:
Yorumlar (Atom)
