29 Ocak 2010 Cuma

Solan Çiçek...



Biliyorum çoktan soldu sana aldığım o mor çiçekler... ama öyle bir çiçek var ki... Varlığımın en derininde açtı yıllar önce ve büyüdü umut suyuyla kimseler görmeden, asla solmayacak gözlerimi sonsuza kadar kapatan dek, o çiçek ki morun en güzel tonlarında, ama sen bilemedin...

İsmini yazdım hep kağıtlara, dağıttım mürekkebi göz yaşlarımla, bütün gücümle istedim bir köprü olmasını hayaller ve gerçek arasında, ama o gece, bir yıldız kaydı benim için, işte o gece hayaller sığdı birkaç damla gözyaşına ve aktı gitti, karıştı yalnızlığın korkutucu karanlığına... Seni ağladım anlıyor musun? Ama sen göremedin...

Oysa gerçek ittikçe beni derin karanlığa, ışık olmuştu yüreğimde yeşeren umut tohumları, hep yol gösterirdi bana... Ama artık çok daha güçlü bir şey var kara gözlüm: Gerçeğin acısının gösterdiği ürkütücü bir yol, sonsuz derin karanlığa...

Verseydim kalbimi söküp sana, içinden hayat suları akan, yaşam kadar derin... Anlayabilir miydin yakan sevgimi? Benim sevgim ateş kadar keskin, dokunabilir miydin ona? birazcık sen de hissedip paylaşabilir miydin onu benimle?... Benim yaşamım sendin, yakan ateşim ise şimdi umutlarım oldu, yıkılan...

Ama sen hissedemedin......

Fırat

Hindu teslisi (TRIMURTI) ve hristiyan teslisi (TRINITY)

"Ortodoks" hristiyanlığın en önemli inançlarından biri de teslis inancı.

Teslis inancının kökenine baktığımızda, bu inancın semitik kökenli olmadığını görürüz, hristiyanlıktan ve yahudilikten çok daha önce pek çok toplumun üçleme inançları vardı, ancak bunlar gerçekten de 3 Tanrı'yı simgeliyordu.

Hristiyanlara göre üçlübirlik, kendini Baba, oğul ve Kutsal Ruh BENLİKLERİNDE açıklayan tek Tanrı'dır, hristiyanlara göre, Tanrı kendini 3 farklı bilinç merkezinde açıklar, bunlar Tanrı'nın parçaları asla değildir çünkü Tanrı parçalara bölünemez ancak bunlar Tanrı'nın "kişilik"leridir, "bilinç merkezleri"dir, "Baba", enerjideki güce, oğul enerjinin ışığa dönüşmüş haline, Kutsal ruh da yayılan ısıya benzetilir.


Teslis genellikle şu şekil ile açıklanır:




Üçgenin ortasında Tanrı, üstünde baba iki yanında ise oğul ve Kutsal Ruh.Kutsal Ruh ortadaki Tanrı’dır, Oğul ortadaki Tanrı’dır, Baba ortadaki Tanrı’dır ancak baba oğul değildir oğul Kutsal Ruh değildir, somutlayabilmek için ortadaki yere “Madde” yazalım yanlara ve üst kısma da “katı, sıvı, gaz” yazalım, katı maddedir, sıvı maddedir, gaz maddedir ancak katı, sıvı; sıvı da gaz ile “aynı şey” değildir.

Sonuçta anlatılmak istenen, kendilerinin üç ayrı Tanrı'ya değil de tek Tanrı'ya inandıkları ama bu Tanrı'nın 3 farklı biçimde var olup kendini açıkladığı felsefesidir.(Trinity) Böylece pek çok kültürde görülen (Osiris-Isıs-Horus, Amen-Mut-Khonsu, Khnum-Satis-Anukis..vs gibi) “triteism” inancına yani 3 ayrı Tanrı’ya değil de 3 biçimli tek Tanrı’ya inandıklarını söylerler. Ayrıca, Kur'an'da da Muhammed’in üçlü birlik ile ilgili bilgileri kulaktan dolma olduğu için Muhammed ne anlatılmak istendiğini anlamamış, Kur’an’a “Allah üçün üçüncüsüdür diyen kafirdir”, “Sen, beni ve annemi de Tanrılar olarak mı kabul edin dedin?” şeklinde ayetler koymuştur, Muhammed’in hristiyan üçlü birliği hakkındaki bilgi eksikliğini bir kenara bırakırsak, konsept olarak pagan üçlemeleri ile hristiyan “üçlemesi” aynı olsa da, gerçekten de hristiyan üçlemesi diğer pek çok kültürün üçlemesinden, en azından felsefi olarak, ayrılmaktadır.

Fakat bir kültürün teslisi hristiyanlık teslisiyle nerdeyse aynıdır: TRİMURTİ (Hindu teslisi)

Trimurti üçlü birliği Brahma, Şiva ve Vişnu’dan oluşur, Brahma, Vişnu ve Şiva, ayrı Tanrılar DEĞİL, tek Tanrı’nın farklı VAROLUŞ HALLERİDİR! Brahma yaratılışı, Vişnu koruyuculuğu Şiva ise yok edilişi simgeler, Tek bir Tanrı vardır ancak bu Tanrı 3 farklı halde “işler”.Bu haliyle Trimurti, hristiyan Trinity’sinin (üçlü birliğinin) neredeyse aynısıdır! Bazı hristiyan apologistler (Apologist: “hristiyanlık savunucusu”) bunun farkına varmış ve Trimurti’nin gerçekten de hristiyan üçlü birliğine çok benzediğini kabul etmişlerdir ancak şöyle derler “En eski Trimurti simgesi, hristiyanlıktan sonra 4. ya da 5. yüzyıla aittir” Bu ifade kısmen doğrudur gerçekten de en eski Trimurti (üç başlı gösterim) kalıntıları hristiyanlığın doğuşundan sonradır ancak bu, Trimurti inancının hristiyanlıktan çok daha eski olduğu gerçeğini değiştirmez çünkü hristiyanlıktan en az 400 yıl öncesine tarihlenen Hindu kutsal metinleri Trimurti anlayışından bahsetmektedir!

Örneğin daha “geç dönem” upanişadlarından olsa da, hristiyanlıktan en az 400 yıl öncesine tarihlenen Maitri (Maitrayani) Upanişad’ı, Brahma, Vişnu ve Şiva’nın; Brahman’ın farklı HALLERİ, GÖRÜNTÜLERİ (aspect) olduğunu söylemektedir! (Maitrayani upanişad, 4:5)




Bugün bazı Hindu mezhepleri, yanlış anlaşılacağı gerekçesiyle Trimurti’nin üzerinde durmaz hatta Trimurti’yi öğretmez ancak Trimurti inancı, Hindu kutsal metinlerinde bulunmaktadır, hristiyanlıktan çok daha eskidir ve hristiyan teslisinin neredeyse aynısıdır. Tarihten biliyoruz ki hristiyanlıkta teslis inancı, kademeli olarak oluşan bir inançtır Yunan, Doğu ve Pers felsefelerinin senteziyle oluşmuştur ve tamamen Pagan kaynaklıdır.

Hinduizm' göre maddesel dünya ve yanıltıcı maya enerjisi

Hindu Kutsal kitaplarına göre her şey "bilinç"ten gelmedir, maya enerjisiyle varlığa kavuşan madde ve dünyada bile bilinç her yere yayılmıştır, ağaca, toprağa...

Madde ve öznel olarak algılanabilen her şey: dünya, evren..vs bilinçten yanıltıcı MAYA enerjisi sayesinde evrimleşmiştir. Maya dünyayı ve maddeyi bize görünür kılan enerjidir, Prakriti / doğa ve enerjisi ile ilgisi vardır. Göreli dünya ise mutlak gerçeğin çarpık olan bir yansıması yani başka bir deyişle "ilüzyon"dur. Aslında biz dünyada değiliz, dünya zihnimizde. Ama maddesel zihin de ilüzyonun sadece bir parçasından öteye gidemez.

Srimad Bhaga va ta m şöyle der:

“Tanrı tarafından yaratılan bir yanılgı (MAYA ENERJİSİ) sonucu, evren gerçek olmadığı halde gerçekmiş gibi görünür, tıpkı rüyada çektiğiniz acıların yalnızca hayalden ibaret olması gibi” (Srimad Bhaga va ta m)


Maya, Upanişadlarda daha detaylı olarak açıklanmıştır. Hinduizm'de ise birbirinden çok ince bir çizgiyle ayrılan 2 görüş vardır: Birincisi filozof ve Peygamber(Rişi) Şankara'ya aittir, bu görüşe göre dünyanın hiçbir gerçekliği yoktur. "Brahma Satyam Jagan Mithya". "Ruh can" mevcuttur sarva (diğer her şey) mevcut değildir. İkinci görüş Vaishnavalara aittir. Vaishnavalar da "dünya kesinlikle yoktur/sahtedir" demek yerine "gerçeğin çarpık bir ilüzyonu" ifadesini tercih ederler. Sonuç olarak bu iki görüşe göre de dünya bir yanılsamadır.


Maya enerjisi bir anlamda da Tanrı'nın maddesel dünyayı yaratırken yaydığı enerjidir, bu enerji (maya) sayesinde materyal zihinlerimiz için var edilmiştir, ve RUH EVRİMİNİ tamamlamamız açısından şarttır. Maddeye bağlanıp Tanrısal şuurdan uzaklaştıkça MAYA enerjisine bağlı kalırız. Karma da maya'nın bağlayıcı gücüdür. Karmaların etkisindeki her ruh, her canlı, ruh evrimini tamamlayıncaya kadar Maya'nın etkisinde kalır.

Bhagavad Gita'da Tanrı Vişnu'nun avatarı Tanrı Krişna şöyle der:

"Toprak, su, ateş, hava, eter, şuur zeka ve sahte ego.. Bu sekiz eleman BANA YABANCILAŞMIŞ MADDESEL ENERJİMİN bütününü oluşturur" (Bhagavad Gita 7:4)

Bir büyücünün kendisinin yaptığı büyüden etkilenmemesi gibi MAYA enerjisi de yüce Tanrı'yı etkilemez

Tanrı Krişna şöyle devam eder:

"Her türlü varoluş şekli benim enerjilerimin ifadeleridir. Ben kesinlikle her şeyim, maddesel enerjilerimin etkisi altında değilim, fakat onlar bendeler" (7:12)

"Maddesel enerjinin (MAYA ve PRAKRITI) içinde yer alan canlı, maddesel doğanın tadını çıkarır, canlı doğanın çeşitli ifadeleri içinden iyi ve kötü ile karşılaşır, bedenin içinde her şeyin tadını çıkaran biri daha vardır.Aşkın olan ve en yüce tadı alan kişi hem gözlemci hem de izin veren üst ruh diye adlandırılır, o Tanrı'dır" (Bhagavad Gita)


Ama yine de bu dünya ego zihnine (maddesel zihin) çekici gelir, aynı sihirbazın yaptığı numaranın ilüzyon olduğun bildiğimiz halde bize çekici gelmesi gibi, ilüzyon olan bu dünya da bize çekici gelir.

Tanrı'nın Maya enerjisi sayesinde görünür kılınan dünya ve evren, yaratılışın yalnızca basit önemsiz bir kısmıdır, gerçek boyutundaki yaratılış bu yaratılıştan çok çok daha üstündür.

Dünyanın durumu Bhagavad Gita’da kutsal İncir ağacı benzetmesiyle harika bir sembolizmle dile getirilir, Banyan ağacının kutsallığı bu benzetmeyle alakalıdır:


“Kökleri yukarıya dalları aşağıya bakan, yaprakları Veda ilahilerinden oluşan asla yok edilemeyen bir banyan ağacı vardır, maddesel doğanın 3 ifade şekliyle beslenir dalları aşağıya ve yukarıyadır, dalları duyu organlarının algıladığı objelerdir, ağacın aşağıya yönelmiş kökleri ise toplumun sonuç veren maddesel faaliyetlerine bağlıdırlar, bu dünya işleridir. Ağacın şekli bu dünyada görülemez, onun nerede başlayıp nerede bittiğini kimse algılayamaz. Her yere kök salmış bu ağacın, kararlılık silahıyla devrilmesi gerekir” (Bhagavad Gita 15:1-4)


Bu kutsal İncir ağacından katha Upanişad’da ve Rig-Veda’da da bahsedilmektedir, yaratılışı ve maddesel dünyayı simgeler. Gölün suyuna “baş aşağı” olarak yansıyan yani ters olarak görülen ağaç gibi, dünya da gerçeğin yanılsaması, ilüzyonudur, MAYA’dır. Vedalar benzetmesinin kullanılmasıın nedeni de Veda ilahilerinin dünyayı ayakta tuttuğu ve sembolik olarak yaşam ağacının yaprakları olmasıdır.

Dolayısıyla İncir ağacının yani maddesel dünyanın “MAYA” sonucu olduğu oluştuğu veya “maya” olduğu söylenmektedir, maddesel doğaya bulaşan ruhun konumu anlatılır.

Bhagavad Gita’da geçen “Ağacın şekli bu dünyada görülemez, onun nerede başlayıp nerede bittiğini kimse algılayamaz” ifadesi de Tanrı’ya ulaşmak için değil de maddesel zevkler için yaşayanların, dünya hayatında bilinçsizce daldan dala (yaşamdan başka bir yaşama geçme, yani Mokşa’ya ulaşamama) atlayacakları manasına gelir.

Bu ağacın ucunda duyularla algılanan objeler, alt kısmında canlılar, üst kısmında da yarı Tanrılar bulunur. Ağacın köklerini besleyen trimurtinin üçlüsünden biri olan yaratıcı Brahma’dır. Üst dallar sefa sürenler ödül olarak kazandıklarını yaşayınca tekrar aşağılardan başlarlar ta ki Tanrısal şuur ile hareket ederek Mokşa’ya ulaşana dek.


Maha Upanishad:

"Bu evren, sen ve benim. Dünya ilüzyonu zihinden yayılmıştır, ve devam ettikçe Mokşa'ya ulaşılamaz" (4:44-57

"Evren, zihin yoluyla üst ruh tarafından var edilmiştir, dolayısıyla görünen dünya doğası gereği zihindedir." (4:50-57)

Svetasvatara Upanishad:

"Bil ki doğa, maddesel dünya ilüzyondur (MAYA), ve Yüce Tanrı bu ilüzyonu var etmiştir ve bütün dünya onun parçalarıyla doludur" (Şvetaşvatara upanişad 4:10-11)

Brihadaranyaka Upanişad'taki meşhur "Gerçek olmayandan gerçeğe ilet beni" (1:3:28) duası da ilüzyon olan dünyadan gerçeğin ta kendisi olan Brahman'a giden yol kastedilir.

Dünyanın zihinde olduğu özellikle Advaita (ikilik ötesi) Vedanta isimli Hindu felsefesinde kullanılmaktadır, çeşitli Mahayana Buddhist okullarınca da kullanılan, modern bilimin, Quantum felsefesinin de özde söylediği gerçektir.

Ne dünyasal zihnin ne de onun objelerinin, kendi başlarına düşünüldüğünde, gerçekten de var oldukları söylenebilir.

Maya’nın aslında 2 görevi vardır, yukarıda yazdığım gibi birincisi her şeyin özünün, tek gerçeğin, tek DEĞİŞMEYEN gerçeğin Brahman olduğu, bütün canlıları da Brahman bilinç okyanusundan küçücük damlalar olduğu hakikatini RUH EVRİMİNİN gerçekleşebilmesi amacıyla gizlemektir, böylece Tanrısal şuur ile, içteki doğa ile hareket etmeyince Maya devam eder.

İkincisi de Brahman yerine bu dünyayı görmemizdir, yani dünya yanılsamasıdır. Filozof Shankara “karanlıkta ilüzyon sonucu bir yılan gibi görünen şeyin aslında sadece bir ip olması” örneğini kullanır. Nasıl ki o nesnenin ip olduğunu idrak ettiğmizde “yılan” ilüzyonu kayboluyorsa, dünya ilüzyonu da BRAHMAN bilgisinin idrak edilip deneyimlenmesi sonucu yok olur.

Atman bireysel ruh, kendini doğanın yanıltıcı enerjisi sonucu doğa ile özdeşleştirdiğinde Brahman doğasında olduğunu, Brahman olduğunu unutur.

Filozof Shankara, Upanişad’lardaki ayetlerden yola çıkarak, ayetlere benzer şekilde şöyle demiştir:

“Brahman ötelerin de ötesindedir, yücelerin yücesid,r. Başlangıçta yalnız O vardı. Adlar değişik ve kalıplar ayrı olsa da cevher tektir: Brahman’dır, Vücut bir araba, sahibi : Atman, Akıl: Arabacı, Koşumlar: İdrak, Duyumlar: t. İdrak duyumlardan, akıl idraktan, Atman da akıldan üstündür. Atman için ne doğum vardır, ne de ölüm. Hem uzak, hem de yakındır, hem her şeyin içinde, hem de her şeyin dışındadır. Bütün varlıklarda O’nu, Onda bütün varlıkları gören şüpheden kurtulur. Dış Dünya, çöldeki serap gibidir…’ Gözle görürsün ama, gerçekte yok o. Susuzluğunu arttırır yalnızca asla gidermez. Karanlıkta yılan sandığın şeyin aydınlıkta bir ip olması gibi. Korkun da, kaygın da MAYA’dan dolayı”

Ve

"Zaman ile mekan ile çeşitli varlıklar ile ,maddesel ojbeler ile ilgili rüya görürsün ama onlar tabi gi ‘gerçek’ değiller. Aynı şekilde. uyanıkken bu dünyayı deneyimlersin, ancak bu deneyim, bilgisizlikten doğmuştur. O da bir rüya görme durumudur, bu nedenle gerçek değildir.Beden, bu organlar, bu hayat nefes,, bu ego duygusu da gerçek değildir. İşte bu nedenle de, ‘O sensin’ saf, mutluluk, ikincisi olmayan bir, ilahi Brahman, sensin"

Aslında Filozof Shankara’ya göre çoğu insan için “dünya vardır”, yok değildir, dünyanın yokluğu ve zihinde olması yalnızca en mistik tecrübeyi deneyimleyerek aydınlanmaya ulaşan varlıkların idrakiyla anlaşılır. Bu seviyeye ulaşıldığı zaman “ikilik” (dvaita) yok olur, çokluk yok olur her şey “tek” durumuna iner, benim ve senin duyguları kalmaz, “sevmek, bilmek, duymak görmek” duyguları kalmaz, bu duygular öz değil NİTELİKLERDİR, nitelik kalmaz her şey özde birleşir: sevmenin, bilmenin, duymanın, görmenin BİZZAT KENDİSİ olunur.

Brihadaranya upanişad’ın dediği gibi:

“insan görmeden, gözü olmadan görür, çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı değildir. Koklamadan, burnu olmadan koklar çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı degildir. Duymadan kulağı olmadan duyar çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı değildir.. Bilmeden bilir çünkü hiçbir şey O'ndan ayrı değildir. Ayrılığın olduğu yerde insan başka bir şeyi görür. Başka bir şeyi koklar, baska bir şeyi konuşur, baska bir şeyi duyar, baska bir şeyi düşünür. Fakat özümlenmenin olduğu ikinci bir şeyin bulunmadığı yer Tanrı'nın âlemidir. Yaşamın en yüce gayesi en yüce hazinesi budur."

Dalganın sudan başka, vazonun çamurdan başka bir şey olmaması gibi evren ilüzyonu da Brahman’dan başka bir şey değildir.

Advaita Vedanta felsefesinin Upanişadlar, Bhagavad Gita ve Yoga Sutralarından sonraki en önemli kaynağı olarak kabul edilen, Rişi Aştavakra tarafından oluşturulmuş eski bir kutsal metin olan Aştavakra Gita'dan:


"Yakın zamana kadar şaşkın bir halde, MAYA'ya kapılarak yaşıyordum, ama artık aydınlandım dünyayı aşmış bir şekilde, beden ve dünya benim ışığımdan ortaya çıkar, aslında her şey benim veya benim olan hiçbir şey yok, artık sonsuz Atman'ı görüyorum, fokurdayıp köpüren bir dalganın sudan başka bir şey olmaması gibi, Atman'da dışarıya taşan tüm yaratılış da Atman'dır yalnızca.

Bir kumaş parçasının iplikten ibaret olması gibi, tüm yaratılış da Atman'dan ibarettir.

Dünya, Atman bilinmediğinde ortaya çıkar, bilindğinde değil. Ama siz halata yılanı yakıştırıyorsunuz, ama halatı gördüğünüzde yılan ortadan kaybolur.

Doğam ışıktır benim yalnızca ışık, saf ışık! ortaya çıktığında dünya, yalnız ben parıldıyorumdur.

Dünya içimde ortaya çıktığında bir yanılsamadan ibarettir bu, güneşin altında titreşen su birikintisi, halat kolundaki yılan, benden taşar dünya, ve bende eriyip gider, tıpkı bir bileziğin eriyip altın olması gibi, bir çömleğin unufak olarak kile dönüşmesi gibi, bir dalganın yatışıp suda yitip gitmesi gibi...Surete büründüm ama hala TEK'im, ne gelirim giderim ancak yine de her yerdeyim ben, sonsuz okyanusum.Düşünceler ve maddeye bağlılık yoğunlaştığında rüzgar dalgalar gibi sertleşir, binlerce dünya çıkar ortaya ama rüzgar dindiğinde batar gemisiyle beraber.Varlığımız sınırsız okyanusunda, eli ayağı dolaşır onun ve onunla birlikte tüm dünyaların.Ben içinde tüm canlıların doğal olarak ortaya çıktığı sonra yatıştığı ucu bucağı olmayan Derya'yım"

Hinduizm'e göre Yaratılış-1



Ortadoğu dinlerinde (Musevilik, Hristiyanlık ve İslam) “yaratılış” kelimesi ile kastedilen, Tanrı’nın belirli bir zamanda kendinden tamamen ayrı olarak yoktan var ettiği maddesel dünya/evrendir. Tanrı bu dinlerde, belli bir zamanda “ol” demiştir ve 6 günde dünyayı, güneşi, göğü ve yeri yaratmıştır. Bu sürece ilişkin başka bir ayrıntı verilmez yalnızca Tanrı’nın “ol” emriyle birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü...vs günlerde yarattığı göksel maddelerden, “yerin ve göğün” yaratılışından bahsedilir. Bu üç dinde de bu konuda ortak nokta, yaratılan bütün bu evrenin Tanrı’dan tamamen ayrı olmasıdır, Tanrı yarattığı şeyleri yönetir kontrol eder ancak yarattıklarıyla kendisinin hiçbir ilgisi yoktur, kendisi yarattığı evrenden tamamen ayrıdır.


Hindu anlayışına göre ise Tanrı her yerdedir ve her şeydir, Tanrı evrendir ama evrenle sınırlı da değildir, evrenin çok ötesindedir ayrıca. (Panenteizm) Tanrı her bir atomun içindedir, Hinduizm’deki ünlü deyiş “Evren ilüzyondur” ifadesinin anlamlarından biri de bununla ilgilidir, aslında evrende Tanrı’dan başka hiçbir şey yok ama ilüzyon,/Maya sonucu maddeyi görüyoruz, algılıyoruz örneğin nasıl ki tırnak makası demirden başka bir şey değilse evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir, “tırnak makası” kavramı sadece isimdir, zihinde vardır, demirin dönüşümünden ibarettir gerçek olan onun “demirden başka bir şey” olmamasıdır yanıltıcılık isimlerde ve kavramlardadır aynı şekilde evren de Tanrı’dan başka bir şey değildir ama aynı demirin “evrimleşerek” tırnak makasına dönüşmesi ve demirden başka bir şeye dönüştüğünün düşünülmesi gibi, Tanrı’dan özde hiçbir farkı olmayan Tanrısal enerjiler de evrimleşerek madde dünyasını oluşturmuştur ve ilüzyon sonucu Tanrı’dan başka bir şey olduğu düşünülmektedir, buna bağlı olarak da bu ilüzyondan etkilenen zihin yanılgıya düşer. Evrendeki hiçbir şey Tanrısız değildir, her şeyde Tanrı vardır, Tanrı olmayan bir şey kısır bir kadının çocuğu gibi bir “hiçlik”ten öteye gidemez. Dolayısıyla Hinduizm’deki “yaratılış” kavramı ortadoğu dinlerindekinden oldukça farklıdır.

Hinduizm’e göre evrendeki her şey, bilinçten enerjiden oluşmuştur, madde de “bilincin” dönüşümünden ibarettir, bilinç her yerdedir, dağda, taşta ormanda, nehirlerde, okyanuslarda..

“Yaratılış” kelimesiyle kastedilen olgu, Tanrı’nın değişik şekilde tezahür etmesidir veya Tanrı’nın çeşitli enerjilerinin yayılması, dönüşümü değişimi veya evrimidir.


Hindu kutsal metinlerinde yaratılış ile ilgili pek çok anlatım ve ayet vardır, bunlardan bazıları daha detaylı bazıları üzeri kapalı bazıları sembolik bazıları da masalsıdır, Rig-Veda’da bu son derece detaylı konuya giriş niteliğinde şöyle denir:

“Başlangıçta ne varlık vardı ne de yokluk...
Ne hava vardı, ne de onun ötesindeki gökyüzü
Bir kımıltı mı? Nerede? Hangi örtünün altında? Kimin himayesinde?
Dipsiz suların sonsuz derinliği mi yoksa?

Ne ölüm vardı o zaman ne de ölümsüzlük.
Ne de gündüzü geceden ayıran bir işaret.
Ama Bir O vardı, soluk olmadan soluyordu kendi iç gücüyle
Başka da bir şey yoktu.
Karanlıklar içinde karanlıklar dururdu;
Boyutları olmayan bir deniz gibi;
Mümkün olanı hala biçimlendirmemiş bir boşluk,
Ta ki Sıcaklığın gücü Tek olanı yaratana dek.

O zaman, o Tek olanda, Arzu kıpırtıları varlığa dönüştü,
Ruhun ilk tohumudur Arzu.
Bilgelikle gönüllerinde araştırma yapan ermiş kişiler
Keşfettiler varlığın yokluktaki bağlantısını.
Belli belirsiz bir çizgi varlığı gayri varlıktan kesip ayırdı
Ne vardı orada onun üstünde?
Tohum verenler ve güçler oradaydı;
Altta serbest enerji; üstte hızlı eylem.”



Rig-Veda’da ayrıca Kozmik can’dan (Purusha) ve bu canın var olacak her şey olmasından, bölünmesinden ve böylece mevcut var olan her şeye dönüşmesinden bahsedilir.

Satapatha Brahmana’da bu kozmik cana “kozmik yumurta” denir ve onun yarılmasından söz edilir, Bu Brahmana’da bu gibi anlatımların yanında daha sembolik ve masalsı anlatımlar, örneklendirmeler de bulunur.

Çeşitli Upanişad’larda sembolik anlatımın üzerine, bu durumun kozmolojik, felsefi/psikolojik yönlerine değinilir.

Bhagavad Gita’da Tanrı ve enerjilerinin yapısı açıklanır, Srimad Bha g ava ta m’da evreninin yaratılışı konusuna son derece ayrıntılı olarak değinilir, çeşitli Şivacı metinlerde de bu konu ayrıntılı olarak anlatılmaktadır.

Bu yazımda Hinduizm’e / Hindu metinlerine göre yaratılışı anlatmaya çalışacağım, yaratılışın nedeninin ne olabileceği başka bir yazının konusu...

Hinduizm’de yaratılış sürecini anlatmadan önce Tanrı’nın enerjilerine değinelim:

Hindu kutsal metinlerine göre Tanrı’nın, insan aklının almayacağı niteliklerde ve sayıda değişik enerjisi vardır ama Rişiler kutsal metinlerde bu enerjiyi 3 gruba ayırmıştır, Tanrı’nın enerjisi bizzat Tanrı’nın kendisinden yayılır yani Tanrı’nın enerjisi Tanrı’dır denebilir ancak aynı anda hem Tanrı’nın aynısıdır hem de değildir, örneğin okyanus ve okyanustan alınmış ve bir bardağa konmuş su aynı değildir, bardaktaki o suya artık okyanus denmez ama bu bunlar birbirinden yapı ve öz olarak farklı da değildir, Tanrı ve enerjileri konusunu kavrayabilmek için güneş örneğini de, her ne kadar eksik bir örnek olsa da, düşünebiliriz: Güneşten yayılan ısı ve ışık güneşin kendisi değildir ama güneşi “güneş” yapan şey de ısısı ve ışığıdır. Aynı şekilde Tanrı’nın enerjileri de Tanrı’yı “Tanrı” yapan olgulardır ama Tanrı’nın tam olarak kendisi değildir, fakat kendisinden farklı da değildir. Tanrı’nın 3 enerjisi:



1) İçsel enerji gücü (Antaranga Şakti): Ruhsal enerjidir ve sonsuzdur, sonsuz bilgi ve sonsuz mutluluktur, bu enerji sadece ruhsal boyutta bulunur, zamanla değişmez azalmaz ve hiçbir şeyden etkilenmez.



2) Dışsal Enerji gücü (Bahiranga Şakti): İçsel enerjinin gölgesi konumundadır, içsel enerjinin tersine geçicidir, zamanla değişime uğrar, etkilenir, bozulur, evrim geçirir, bu enerji: toprak, su, hava, ateş, eter, zihin, akıl ve sahte olan “ben” düşüncesi, sahte ego’dur. Dünyada çok sayıda sahte ego, zihin, akıl vardır bunlar dışsal enerji ve marjinal enerjinin ürünü olan insanlardır.



3) Marjinal Enerji (Tatastha Şakti): Yaşayan canlılardaki bireysel ruh’tur, (Yani Jivatman, ancak Jivatman ile Atman aynı kavramlar değildir, Atman her canlının içindeki esas/ana özdür her canlıda bulunur, Jivatman da ışığını yani bütün gücünü Atman’dan alır, Atman sayesinde var olur ancak anlatılmak istenen kavram ve vurgu bakımından Jivatman biraz farklıdır)


Sonsuz ruhsal bilinç enerjisi yani ilk enerji ışıkla da sembolik olarak temsil edilir, ikinci yazdığım dışsal enerjinin ilk oluşturduğu maddesel nedensel unsura viraja denir ve “su” ile sembolik olarak ifade edilir, bildiğimiz “su” kavramı ile ilgisi yoktur, bildiğimiz su bu evreden çok daha sonra yaratılmıştır. Bu evrede henüz “zaman” diye bir kavram yoktur çünkü zamanı da daha sonra var eden Tanrı’dır, bu evreden öncesi Hindu metinlerinde “varlığın veya yokluğun bulunmadığı, akılla kavranabilecek olgu ve kavramların çok ötesindeki “derin karanlık” olarak tanımlanır.

En başta bütün bu enerjileri içinde barındıran Tanrı, daha sonra dışsal enerjisiyle yani Bahiranga Şakti ile genişleyerek Maha tattva’dan gezegenler, yıldızlar, uzay...vs kısaca “evren” olarak yayılır ve her bir zerrenin içine girişim yapar yani başka bir deyişle her şeyi “yaratır”.


MAHAT TATTVA NEDİR?

Tanrı’nın yukarda yazdığım ikinci enerjisi (dışsal enerji), içsel bilinç enerjisinin çok küçük bir kısmının nedensel viraja unsuruna yani suya ekilmesiyle evrime uğrayarak dönüşmüş, toplam maddeyi oluşturmuştur, bu yapıya Mahat Tattva denir, Mahat Tattva maddesel boyuttaki her şeyin bütün kozmik tezahürün toplamıdır her şeyin kaynağıdır, bütün gezegenlerin, bütün yıldızların, bütün galaksilerin bütün maddenin bütün “maddesel” evrenin toplamıdır, kaynağıdır.

Maha tattva bütün evrenin toplam kaynağı olmasının yanında, yukarda belirttiğim değişen evrimleşen dışsal Bahiragna enerjisinin evrimleşmesiyle kendi içinde evrimleşmeye devam eder kümesel zihin ve kümesel akıl da artık Maha Tattva’nın içindedir, Tanrı’nın dışsal Bahiranga enerjisiyle değişim ve kümesel zihnin evrimi devam ettikçe Ahankara denilen kümesel ego veya sahte ego olgusu ortaya çıkar, Ahankara "ben" düşüncesi veya olgusudur, bu fikre sahip kişiyi evrenden ve diğer her şeyden ayıran zihin tutumudur. Kaynağı dışsal enerji olan "maddesel olgu", Tanrı’nın içsel enerjisinin de etkisiyle evrimleşirken kendisini görülebilen, duyulabilen, dokunulabilen, koklanabilen, tadılabilen bir kavram olarak ifade etmeye başlar bu evrede henüz her şey bir bütün küme ayrışmamış, haldedir, dışsal enerji evrimi devam ettikçe Maha tattva parçalanır, bölünür ve Ahankara da yani sahte ego da akıl ve zihin ile birlikte sonsuz sayıda parçaya birime ayrılır, “canlılar”, ve evrimle de insanların temel oluşumunun temeli atılmıştır artık... Ancak dikkat edilmesi gereken olgu Zihin veya akıl Atman ya da Jivatman (ruh) değildir, bu olgular ışıklarını Atman’dan alır yani bütün güçlerini Atman’dan alırlar ama Atman değildirler, Atman değişmez, gelişmez ve sonsuzdur bozulmaz oysa ki zihin ve akıl sürekli değişir, gelişir veya bozulur.

İkinci bölümde yazıma kaldığım yerden devam edeceğim....